Arşiv

Archive for the ‘liste’ Category

2023 Değerlendirmesi: Filmler, Diziler ve Kitaplar

Yıl sonları, sadece geçmişin muhasebesini yapmak için var bile diyebiliriz. Sonuçta insanlığın sanal bir şekilde oluşturduğu takvimin başı da sonu da sanal. Aralık ayı, sona ermekte olan yılı değerlendirmenin ve gelmekte olan yıla dair planların yapıldığı zamandır esas olarak. Kurumların, şirketlerin, derneklerin birkaç aya yayılabilen değerlendirmesini birey de kendi özelinde yapıyor.

Bir sinema manyağı olarak çoğu zaman sadece en beğendiğim filmlerin listesi yapmakla yetinsem de bu yıl biraz daha fazlasını yapacağım. Çünkü bu yıl ilk kez düzenli olarak izlediğim filmlerin, dizilerin ve okuduğum kitapların listesini tuttum. Bu yıla kadar sadece Imdb’ye yıldız olarak kaydediyordum izlediğim filmleri. 2023’te onları hem Letterboxd’a da kaydetmeye başladım, hem de bitirdiğim dizi sezonlarıyla beraber tarih ve yıldızlarını kişisel olarak tutmaya başladım. Yıl bitince de bunları birer excel listesine dönüştürüp saklayacağım. Bitirdiğim kitapları şimdilik sadece Goodreads’e kaydediyorum ama yıl içinde okuduğum kitap sayısı 20’yi bulmadığından excele dönüştürmek kolay olacaktır.

Killers of the Flower Moon

Bu sayede sizinle yılın yeni filmlerinin yanında başka listeler de paylaşabileceğim. Aslında tüm bu çabam kişisel tarihimi biraz daha sistematik olarak kayda alabilmek, böylece giderek daha fazla unutmaya başladığım hayatım hakkında gelecekteki kendime daha fazla veri bırakabilmek.

2023 veya 2022 yapımı olan ve 2023 yılı içerisinde izlediklerim arasında en beğendiğim filmler:

  1. Killers of the Flower Moon – Martin Scorsese (2023)
  2. Perfect Days – Wim Wenders (2023)
  3. The Holdovers – Alexander Payne (2023)
  4. Roter Himmel (Afire) – Christian Petzold (2023)
  5. Le Otto Montagne (Eight Mountains) – Felix van Groeningen, Charlotte Vandermeersch (2022)
  6. Kuolleet Lehdet (Fallen Leaves) – Aki Kaurismäki (2023)
  7. Aki wa Sonzai Shinai (Evil Does not Exist) – Ryusuke Hamaguchi (2023)
  8. Aşk, Mark ve Ölüm – Cem Kaya (2022)
  9. Past Lives – Celine Song (2023)
  10. Kavur – Fırat Özeler (2023)
  11. Das Lehrerzimmer (The Teachers’ Lounge) – İlker Çatak (2023)
  12. Ayna Ayna – Belmin Söylemez (2022)
  13. Kuru Otlar Üzerine – Nuri Bilge Ceylan (2023)
  14. Spider-Man: Across the Spider-verse – Joaquim Dos Santos, Kemp Powers, Justin K. Thompson (2023)
  15. Im Westen Nichts Neues (All Quiet on the Western Front) – Edward Berger (2022)
  16. Emily – Frances O’Connor (2022)
  17. Passages – Ira Sachs (2023)
  18. Dungeons and Dragons: Honor Among Thieves – John Frances Daley, Jonathan Goldstein (2023)
  19. 20000 Especies de Abejas (20000 Spieces of Bees) – Estibaliz Urresola Solaguren (2023)
  20. May December – Todd Haynes (2023)
Daha fazlasını oku…

2010’larda En Sevdiğim Filmler

Son aylarda hem yıl sonu sebebiyle, hem de 2010’ların bitmesi vesilesiyle bir sürü liste yayınlandı ki bu yazı da bunlardan biri. İçlerinden birinde çok hoşuma giden bir saptama vardı. Seçilen filmler yardımıyla seçen kişi hakkında fikir yürütülebileceğini söylüyordu. Bu bloğun yaratımıyla ne kadar uyuşuyor.

Jodaeiye Nader az Simin (A Separation)

Nitekim aşağıdaki 72 filmle ve bunların sıralamasıyla benim hakkımda birtakım tahminler yürütebilirsiniz. Hayatın farklı taraflarına odaklanıyor çoğu ve mümkün olduğunca gerçekçi ve samimiler. Fahradi’nin şaheseri küçük bir yalanın veya bilgi saklamanın nelere kâdir olduğunu tüm basitliğiyle gösteriyor mesela. Keza Polley’in -yeni izleme olanağı bulduğum- belgeseli; kadın olmak, eş olmak, aile olmak, birey olmak, ilişkiler, evlilik ve evebyenlik tanımlarını tartışmaya açarken aynı zamanda anlatılan her şeyin birer ‘hikâye’ olmasından ötürü gerçeklikten sapabileceğini de belirtiyor. Ya da Beoning‘un o hayran olanılası muğlaklığı… Keza Ceylan’ın başyapıtındaki doktorun huzursuzluğu, savcının kibri, muhtarın kızının tüm erkekleri suspusa çeviren mistik güzelliği… Ya Phantom Thread‘deki despotizmin altında yalana ve manipülasyona duyulan aşk… Tüm bunlar ve bu ufacık paragrafta belirtmediğim detaylar, bana hayatın farklı bir köşesini tanıttığı için değerli.

Bazı filmlere de işini çok çok iyi yaptığı için hayranım. Yavaş yavaş konusunu pişirdikten sonra en umulmadık anda seyircisini kahkahalara boğan Toni Erdmann buna en iyi örnek. Bir dönem filminde aşkın nasıl yakıcı anlatılabileceğini Carol çok güzel gösteriyor. 2020’lerde adlarını daha sık duyacağımız Safdie Kardeşler’in Uncut Gems ile Good Time eserleri modern aksiyon gerilimin nasıl olması gerektiğini ifade ediyor. Linklater Boyhood ile olgunlaşma hikâyelerinde zamanın önemini vurguladı ki zaman ve zaman algısı 2010’larda en mühim tartışma konularındandı. Çoğu kişinin vasat bulduğu Marriage Story, 2010’ların ilişki parametrelerini tüm açıklığıyla analiz edebildiği için takdire şayandı.

Maalesef listedeki tüm filmler için birer cümle yazamayacağım. Ama listenin sonlarında Chico & RitaBarney’s Version ve Flipped gibi kişisel olarak defalarca izleyebileceğim, aynı zamanda beni mesajlarıyla etkileyen fakat benzer listelerde bulunmayan yapıtlara da dikkat çekmek isterim.

Stories We Tell

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:film eleştirisi, liste, sinema

Yılın Filmlerine Dair – 2019

29/02/2020 1 yorum

2010’lar film yazısına geçmeden önce 2019’u uğurlayalım istedim ve geçen yılki gibi yılın bana göre kayda değer filmlerine kısa kısa değineceğim. Sonda da âdet yerini bulsun diye ilk 10 paylaşacağım. Başlayalım:

Uncut Gems (Safdie Kardeşler)

Safdie’lerin bir önceki filmleri Good Time (2017) doludizgin bir filmdi ve izlerken sanki siz de koşuyordunuz. Bu sefer olayı daha da ileriye taşımışlar. Filmin ana karakteri Howard, zamanla daha fazla kapana kısıldıkça seyirci de kısılıyor. Hem senaryo, hem de kurgu saat gibi kusursuz işliyor. Günümüz tüketim toplumuna, aile yapısına, emek sömürüsüne yaptığı yerinde eleştiriler ise hiç sırıtmadan hedefi vuruyor. Yıllar sonra 2019 civarı nasıldı diye soranlara muhtemelen bu filmi izlemesini önereceğiz.

Marriage Story (Noah Baumbach)

Filmin ana ekseni basit, tek çocuklu bir çiftin boşanma süreci. Kramer vs Kramer (1979) başta olmak üzere sürüyle filmin ele aldığı bir konu. Senaryo zımba, oyuncular başarılı da bu filmi geleceğe taşayacak bir mahareti var mı ki? Bence var. 21. yüzyılda insanlığın yaşadığı benmerkezciliğin insan ilişkilerine etkilerini bu kadar net ve gerçekçi şekilde anlatan başka bir film daha hatırlamıyorum. 2010’lardaki insan ilişkilerinin özetini izliyoruz ve dikkat edin, filmdeki tüm karakterler kaybediyor!

Kız Kardeşler (Emin Alper)

Yılın en iyi yerli filmi, ücra bir dağ köyüne sıkışmış üç kız kardeşin trajik, mizahi ve ibretlik masalını anlatıyor. Taşra hikâyelerinin artık kabak tadı vermeye başladığı sinemamızda, demek ki farklı bir taşra anlatımı da olabiliyormuş. Oyunculuklar ile Emre Yeksan’ın görüntüleri ise çok çarpıcı! Daha fazlasını oku…

Sevdiğim Yerli Ayrılık Şarkıları

Bu listeyi ve yazıyı hazırlama fikri yaklaşık bir yıl önceye tarihleniyor. Düğünde çalmak için Spotify listeleri hazırlarken sevdiğim aşk şarkıların çoğunun ayrılık üzerine olduğunu fark ettim. Lakin eşim, “Böyle bir günde ayrılık üzerine şarkılar çalamazsın.” gibi mantıklı bir sebep öne sürünce koyamadım hiçbirini. İçimde de kaldı hani. Sonraları bunun üzerine arada kafa yormaya başladım, belli bir amacı olmadan.

Ayrılık durumunun ‘âşık olma’ sürecindeki önemine aslında Louie (2010-2015) dizisinin 4. sezon 10. bölümündeki bir sahne ile ayırdına varmıştım. Kısaca deniliyordu ki aşk ilişki süresince değil, bittikten sonra başlar. Çünkü ancak o zaman birey durum hakkında düşünmeye başlar ve kafasının içinde aşkın dolambaçlı yollarında kaybolur. Nitekim dünya üzerinde sevilen, bilinen aşk hikâyelerinin hemen hepsinin ayrılık içermesi bir tesadüf olamaz. Leyla ile Mecnun‘dan Romeo ve Juliet‘e, Casablanca‘dan (1942) Paris, Texas‘a (1984)…

Böylece bu listedeki şarkıları kendi kendime dinlerken ayrılık süreci ve böyle bir eserin yaratılış sebeplerine kafa yormaya başladım giderek. Mart gibi de bu fikirlerden bir yazı hazırlama düşüncesi kafama düştü. O günden beri de bu yazıyı zihnimin derinliklerinde hazırlıyorum aslında. Liste, oluşurken bayağı da değişti. Süreç içinde şarkıları bu gözle dinlemeye başladığımdan yenileri eklenirken, ilk koyduklarımdan bazılarını çıkardım.

Doğal olarak bu liste çok kişisel. Tamamen kişisel zevklerimden peydahlandı, onlar üzerine düşüncelerim de bu yazıya dönüştü. Artık lafı fazla uzatmadan şarkılara geçelim:

Not: Sıralamayı rastgele yaptım, bir neden içermemektedir.

Not #2: Listeyi Spotify’den dinleyebilirsiniz. Alttaki listeye tıklamanız kâfi. Ayrıca Youtube videoları da koydum ki bazı şarkılar ayrı dinlenebilsin.

Hareket Vakti – Umay Umay (1994)

90’lardaki rock örneklerinin ilklerinden olan bu parçanın söz ve müziği, sonradan Teoman’ın da çıkışına yardım edecek Barlas’a ait. Umay Umay’ın en iyi iki şarkısından biri (diğeri “Düşmedim Daha”) olan eser, değişemeyeceği anlaşılan sevgiliye yazılmış bir veda mektubu olarak düşünülebilir. Birçok ayrılığın ana sebeplerinden biri üzerine olan yapıtın arka vokalinde ise birkaç sene sonra yıldızı parlayacak ünlü bir isim var.

Daha fazlasını oku…

2016 Yılı Değerlendirmesi

01/01/2017 2 yorum

2016 hakkında yazmak çok zor. Her bakımdan çok garip bir yıl oldu. Yeni yıla girdikten sadece birkaç saat sonra yoğun tipi altında eve döndüğümü hatırlıyorum. Yılın zorlu geçeceğinin ama bir şekilde işlerin yolunda gireceğinin işareti miydi, acaba o kısa ama fantastik yolculuk.

Yılın ilk birkaç ayını hiçbir kanala satılamayan bir dizi projesinin senaryo grubunda geçirdim. Bu süreç beni, sinemanın arka planı hakkında düşünmemi sağladı. Meşekkatli ama eğitici bir dönemdi. Kişisel olarak amacıma ulaştığımı düşünüyoum. Bu proje için yazdığım bir bölüm hikâyesini başka bir hikâyemle eklemleyerek beni heyecanlandıran bir proje özeti yazdım geçen ay. 2017’de ara ara da olsa bunun üzerine çalışmak istiyorum.

Martın başında ufak bir operasyon geçirdim. Ameliyat çok kısaydı ama iyileşme süreci çok uzundu. Beni bıktıran ama hayatın farklı yönleri hakkında da düşündüren bir üç aydı. İnsan, başına gelen her şeyden bir kazanç sağlamayı bilmeli. Hayatta çoğu olayın/unsurun sanıldığı kadar tesadüfi olmadığını düşünüyorum. Fakat insan ırkı o kadar bencil, umursamaz ve sabit fikirli ki bu fırsatları kazanca dönüştüremiyor. Çevrenizde bunun sürüyle örneğini dikkatli bakarsanız görebilirsiniz.

otekon

Mesleki anlamda da beni zorlayan ama geliştiren bir yıldı. Mayısta Bursa’da gerçekleşen OTEKON’da arka arkaya iki makale sunumu yaptım. 1.5 ay sonra da Atina’da gerçekleşen Uluslararası Ses ve Titreşim Konferansı’nda (ICSV) ilk İngilizce sunumumu yaptım. Konuşması hep sorun olmuş bir engelli olarak bu deneyimler bana farklı ve olumlu hissiyatlar yaşattı. Daha fazlasını oku…

Basın Bayramı’nda İzlenmesi Gereken Filmler

Ülkemizin tarihi bir sürü çelişkiyle doludur. Her yıl temmuz ayının 24’ünde kutlanan Basın Bayramı da böyle bir hikâyeye sahip. Türk Gazeteciler Derneği 1946’da kurulduğunda gazeteciliğe özel bir gün organize edilmek istenir. Bir sürü tartışmanın ardından Falih Rıfkı Atay’ın 24 Temmuz önerisi kabul edilir. Bu günün seçilmesinin sebebi, Osmanlı döneminde basılan tüm gazeteleri denetleyen resmi bir sansür kurumunun faaliyetine II. Meşrutiyetin 24 Temmuz 1908’deki ilânıyla son verilmiş olması, dolayısıyla da basındaki sansürün resmi olarak kaldırılmasıdır. Tabii hepimiz biliyoruz ki gayr-ı resmi sansür hiç kalkmamıştır. Hatta II. Meşrutiyet ile iktidara gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sansür konusunda gayet sıkı olduğu bilinmektedir.

Biz bu tarihi olayları bir kenara bırakarak Basın Bayramı’nın yıldönümü dolayısıyla basına ve her geçen yıl giderek azalan basın özgürlüğüne filmler aracılığıyla değinelim. Sinema tarihindeki bu kronolojik turumuz biraz sarsıntılı geçebilir, sıkı tutunun.

His Girl Friday (Howard Hawks – 1940)

his-girl-friday

Gelmiş geçmiş en başarılı komedilerden biri olmasının yanında, diyalogları ilk defa gerçek hayattaki gibi üst üste bindirmesiyle sinema tarihindeki yerini sağlamlaştıran His Girl Friday, aslında bir gazetecilik sevdası filmidir. Eski karısı olmasının yanında en iyi gazetecisi de olan Hilda’nın yeniden evlenip evinin kadını olmasının önüne geçmek isteyen  gazete editörü Walter, ona elindeki en bomba haberi verir. Gazetecilik tutkusu ile başlamak istediği yeni hayat arasında kalan Hilda’nın hikâyesi bol kahkaha attırıyor.

Citizen Kane (Orson Welles – 1941)

CITIZEN KANE, Orson Welles, 1941, astride stacks of newspaper

‘En İyi Filmler’ listelerinin bir numaralı müdavimi olan Citizen Kane, bir gazetecinin ünlü bir basın patronunun hayatını araştırmasını konu alır. Bunu yaparken de gazetecilik jargonunu metne ve biçime başarıyla yedirir. Ayrıca filmin, ünlü medya patronu William Radolph Hearst’ün (ki kurduğu şirketler hâlâ medya sektörüne hakimdir) hayatından esinlenildiğini belirtelim.

Ace in the Hole (Billy Wilder – 1951)

ace-in-the-hole

Büyük şehirdeki işinden kovulan kurt bir gazeteci, Chuck küçük bir kasabaya sığınır. Sıkıntıdan patlayan Chuck, yakınlarda gerçekleşen bir maden kazasını fırsata çevirerek eski işine dönmeye çalışır. Usta yönetmen Billy Wilder’ın nispeten az bilinen bu başyapıtı, başlı başına insanlık dramları üzerine. Gerçekçi bir taşra portresi çeken filmde asıl, ‘medya sirki’ teriminin gerçek karşılığına vâkıf olunuyor. Yozlaşmış ama işlinin ehli Chuck üzerinden hem gazeteciliğin kirli çamaşırlarını hem de sistemin bu düzeni nasıl körüklediğini görme fırsatı yakalıyoruz. Daha fazlasını oku…

Aile Kurumunun Evrimi Üzerine 21 Film

Bu listeyi Fil’m Hafızası adına Listelist.com’a yapmıştım. Çok içime sinen bir liste oldu ki normalde liste hazırlamayı hiç sevmem 🙂 Buyrun;

Sosyal yaşamın yapı taşı olan aile, her zaman diliminde önemliydi. Anne, baba ve çocuklardan oluşan bu yaşam birlikteliği varlığını sürdürse de biçimini zamana ve kültüre göre değiştirdi. Yüzyıllar içinde evrim geçiren aile kavramı, 20. yüzyılda ciddi değişikliklere maruz kaldı. ‘Geniş aile’lerin yerini giderek ‘çekirdek aile’lere bıraktığı bu yüzyılın sonlarında ise ‘çekirdek aile’lerin de bölünmeye başladığını gördük. 21. yüzyıl ise bambaşka gelişmelere gebe… Her zaman hayatın aynası olan sinema da aile kavramını incelemeyi tarihi boyunca sürdürmüştür, sürdürecektir de. Biz de aile kurumuna ve onun değişimine değinen filmlerden bir seçki hazırladık.

(Liste kronolojiktir.)

Mildred Pierce (Michael Curtiz, 1945)

Mildred-Pierce

2011 yıllında Kate Winslet’li bir mini-dizi olarak yeniden çekilen yapım, sıradan banliyö hayatından sıkılan bir kadının kendisini hayatın akışına bırakışını ve bu seçiminin getirdikleriyle başa çıkma macerasını anlatıyor. Uzun yıllar boyunca ideal aile olarak dünyaya tanıtılan sıradan Amerikan banliyö ailesindeki çatlakları American Beauty (1999) gibi modern yapıtlardan çok önce gösterebilmiş sıra dışı bir film.

Cat on a Hot Tin Roof (Richard Brooks, 1958)

cat-on-a-hot-thin-roof

Ünlü oyun yazarı Tennessee Williams’ın metninden uyarlanan film, oldukça varlıklı bir ailenin içindeki sorunları gerçekçi ve çarpıcı bir şekilde sunuyor. Paranın her şeye çare olmadığını, hatta çocuklarda yarattığı aşırı beklentilerden ötürü psikolojik sorunlara yol açtığını ifşa eden zamanının ötesindeki film, Elizabeth Taylor ile Paul Newman sayesinde ise oldukça popüler bir yapıma dönüşmüştür.

Il Gattopardo/The Leopard (Luchino Visconti, 1963)

il-gattopardo

19. yüzyıl, Avrupa devletlerinde olduğu gibi aristokraside de değişimlere yol açmıştır. Yeni politik akımlar, sanayinin gelişimi gibi hususlar, aristokrat ailelerin zamana ayak uydurmalarını güçleştirmiştir. Visconti, bu başyapıtında ünlü oyuncu Burt Lancester’ın yönettiği ünlü bir Sicilyalı ailenin, zamanın getirdikleriyle nasıl değiştiğinin altını çiziyor. Oldukça göşterişli bir epik dram olan yapım, harikulade vals sahnesi ile gencecik Alain Delon ve Claudia Cardinale’i ihtiva eden kadrosuyla unutulmazlar arasına girmiştir.

Daha fazlasını oku…

Kategoriler:liste, popüler, sinema Etiketler:

Favori Romantik Filmlerim

Yazılarımı okuyanlar ne kadar melankoli hastası olduğumu bilir. Dolayısıyla böyle biri de en çok romantik filmleri sevecektir. Korku hariç her film türünü keyifle izlerim, hatta çok iyi korku filmlerine de bayılmışlığım vardır (mesela Shining). Lakin benim için romantik filmler bir başka. Onlardan aldığım salt keyif apayrı.

Şu da var tabii; romantik film, belli bir türe hapsedilemez. Dram ve komedi karşımıza en çok çıktığı türler olabilir. Lakin bir gerilimde de (Vertigo), bir korkuda da (Lat den Ratte Komma in), bir müzikalde de (West Side Story), bir bilim-kurguda da (Star Wars) ve hatta bir aksiyonda da (Casino Royale‘de Bond-Vasper aşkı!) karşımıza çıkabilir. Ben bu listede serbest davrandım. Belli bir kronoloji takip etmedim. Listeyi de sıralı yapmadım, aklıma geldiğini yazdım. Buyrun listeye geçelim:

Notting Hill [Roger Michell – 1999 – İngiltere]

nh

Kaç kere izlediğimi bilmediğim sayılı filmlerden. Ne zaman canım çok sıkılsa veya çok sevinsem açar izlerim. Hiç baymaz. Sahneleri neredeyse ezberlediysem de hep aynı keyfi verir. Peki neden? Sanırım Richard Curtis’in senaryosu ilk sırayı alıyor. Bir de esas oğlanın deyişiyle ‘sıradan bir ölümlünün bir tanrıya aşık olması’ olayı var. Will’in ‘Ain’t No Sunshine’ eşliğinde dört mevsim boyunca pazarı dolaşma sahnesi ise sinema tarihinde yerini almıştır. Tabii enfes soundtrack albümü de sevilmesinin başka bir nedeni. 2 yıl önce yazmış olduğum ayrıntılı yazı için tıklayın!

When Harry Met Sally… [Rob Reiner – 1988 – ABD]

when-harry-met-sally

İlk defa ne zaman izlediğimi hatırlamıyorum ama oldukça fazla izledim. Bir diğer başucu filmim de budur. Bugün izlediğimiz manada romantik-komedi türünü başlatan filmdir. 90’lar boyunca her romantik filmde Meg Ryan’ın çıkmasının da müsebebidir. Nora Erphon’un Oscar’a aday olan senaryosu neredeyse kusursuzdur.  40’lı yılların hınzır (ama stüdyoda çekildiğinden yapay olan) screwball komedi trüklerini 80’lerin gerçek dünyasına (New York’a) uyarlayan Erphon, hem ana iskeleti hem de araya çeşni katan yan öyküleri ustalıkla kurmuştur. Rob Reiner rahat bir rejiyle sonuca ulaşmıştır. Billy Crystal ile Meg Ryan’ın kimyaları da inanılmaz uyumludur. Casablanca göndermeleri, zeki esprileri (Sahte orgazm sahnesi üzerine gelen “Ben de onun yediğini istiyorum.” repliği) ve Harry Connick Jr. imzalı enfes caz şarkıları ile unutulmaz bir filmdir. (Reiner’ın 2010’da çektiği Flipped de çok başarılı bir ‘ilk aşk’ filmidir, çoğu insanın gözünden kaçmış olması yazıktır.)

Paris, Texas [Wim Wenders – 1984 – ABD]

paris-texas

Aşkın şiddetini ve yıkıcılığını gösteren gelmiş geçmiş en iyi film! Son 40 dakikada izlediğimiz Harry Dean Stanton’un monolog sahnesi, sizi koltuğa mıhlar, gözünüzü bile kırpamazsınız. İçinizde bir şeyler ezilip un ufak olur. Film bitse de yerinizden kalkamazsınız. Bitiş yazılarını, bu sefer sersem gibi olup hareket edemediğinizden izlersiniz. O muhteşem sahneye kadar olan 2.5 saatlik kısımsa başarılı bir Amerika eleştirisidir. Yola çıkmak üzerine, aile olmak üzerine ve modernizm üzerine çok ciddi kelamlar eder. Sam Shepard’ın senaryosu, Stanton’ın oyunculuğu, Robby Müller’in görüntüleri ve de Wenders’in enfes yönetimi 10 numaradır! Bence gelmiş geçmiş en iyi 5 film arasındadır! Daha fazlasını oku…

Ayrılık Sonrası İzlenecek Filmler

Devir internet devri. Herkesin takip ettiği sürüyle site var. Bu siteler de kafalarına göre bir sürü liste yayınlıyor. ‘En İyi Soygun Filmleri’, ‘İstanbul’u En İyi Kullanan Filmler’, vs. Bazıları gerçekten çok bilgilendirici oluyor, mesela 2 yıl önce Total Film ‘Sinemayı Değiştiren Filmler’ listesi yayınlamıştı, çok dolu bir içerikle.

Vesselam, benim de aklıma bir liste geldi, daha önce yapan olmuş mudur, hiç araştırmadım. Son 1.5 aylık kişisel deneyimime de dayanarak, bir liste yapayım dedim. Belli bir sıralama yapmadım, mutlaka bu listede olmayıp bilmediğim/hatırlamadığım filmler de vardır. Onları da yorum niyetine siz eklersiniz artık.
Daha fazlasını oku…

2011’in En İyi Filmleri

Hadi 2011’de izlediğim filmlere göz atalım. Yılı değerlendirirken, iyileri hatırlayalım. Önce bir ‘İlk 10’ listesi yapalım, aonraki yazıda da listeye giremeyip adından bahsetmeye değer olanları sıralayacağız:
Daha fazlasını oku…