Arşiv

Archive for the ‘mekan’ Category

Atina İzlenimleri

Athena’nın şehri Atina. Hani şehrin ünlü kuruluş mitine göre, şehre zeytin ağacını hediye ederek onun koruyucu tanrısı olan Athena’nın ismini verdiği kadim şehir. İklimi gereği, hâlâ zeytin ağaçlarıyla süslü olan Atina, Helenistik Dönem’deki kadar önemli bir şehir olmasa da o dönemde yaşamış bilim insanları ve filozoflarının günümüz medeniyetine katkıları sağ olsun dünyanın en fazla ziyaret edilen kentlerinden biri.

Atina’da her adımda eskiden kalma bir eser veya bina görmek mümkün

Biz neredeyse hiç plan yapmadan ve 10 gün öncesinde biletleri alarak 19 Ocak Cuma sabahı Atina’ya uçtuk eşimle. Ama bu sefer yalnız değildik, kadim seyahat arkadaşlarımdan Filiz de bize Atina Havaalanı’nda katıldı. Böylece üç kişi olarak, sabah saatlerinde Atina sokaklarına ayak bastık. Havaalanı merkezden bayağı uzak maalesef. Yarım saatte bir olan metro, pahalılığına rağmen (9 €) merkeze ulaşmanın en rahat yolu.

Önceden sadece oteli ayarlamıştık. Monastiraki meydanı yakınında bulunan ve üzerinde bulunduğu sokakla aynı adı taşıyan 18 Micon Str, çok güzel bir butik otel. Konumu çok merkezi, kendi sokağında bile bir sürü kafe ve bar var. Oda gayet temiz ve kullanışlıydı. Biz ikinci katta bulunduğumuzdan ses sorunu olmadı ama Filiz’in odası ilk kattaydı ve gece sokaktan gürültü geldiğini söyledi. Kahvaltısı, bir butik otele göre bayağı iyiydi. Hem çeşit boldu, hem de lezizdi yediklerimiz. Fiyat olarak da gayet makuldu.

Otele varınca önce karnımızı doyurmak istedik. Otele çok yakın olan Usurum Brunch’a gittik. Tam modern, yeni nesil kahvaltıcı. Başarılı bir Egg Benedict yedim ve leziz bir kahve içtim (üstteki resim). Kızlar da çok memnun kaldı. Önerilir.

Bahsetmeyi unuttum ama bu, benim Atina’ya üçüncü gelişim. İlki 2013’teydi, annemlerle otobüsle bir Yunanistan turuna katılmıştık. O turda Atina’da sadace 2 gece kalmıştık ve pek serbest gezememiştim. Akropolis’e ve ondan daha yüksek tek tepe olan Lycabettus’a çıkmıştım. Üç yıl sonra bir konferansta sunum yapmak üzere geldim ikinciye. O zaman, iki gün erken gelip merkezi bayağı dolaşmıştım ama temmuz sıcağında tek başına Atina sıkıcı oluyor, dostlar.

Daha fazlasını oku…
Kategoriler:gezi yazısı, hayat, mekan Etiketler:, , ,

Viyana İzlenimleri

Viyana denilince çoğu Türk’ün içinin burulması bana garip geliyor. Kaç yüzyıl önce iki kez kuşatıp alınamaması günümüz yurdum insanını neden ırgalıyor ki? Alsak, Osmanlı hiç çökmeyecek miydi ya da Viyana hâlâ Türklerin mi olacaktı? Ama şu bir gerçek ki Osmanlı tehdidi, Viyana kentini epey uğraştırmış. Viyana düşmese de o korkunun izleri şehrin tarihinde kalıcı izler bırakmış.

Ufak bir Roma garnizonu olarak kurulup Habsburglular sayesinde hafif serpilen Viyana, Osmanlı tehlikesi geçene (yani 18. yüzyılın başına) kadar hiç gelişmemiş. Ortaçağ biteli birkaç yüzyıl geçmesine rağmen, surlarının ötesine geçememiş. Bence günümüz Viyana’sını da etkileyen ana faktörlerden biri, bir imparatorluk başkenti olmasına rağmen günümüzdeki Ringstraße’lerin içinde kısıtlı kalması. Belki de Viyana’ya kendine has havasını veren, o kısıtlı alanda yaşamanın verdiği başka bir mimari hava veya şehri daha verimli kullanma ihtiyacı. Ama ilk kez gittiğim Viyana’nın, gördüğüm başka Avrupa kentlerine hiç benzemediğini rahatlıkla söyleyebilirim ki genelde ülkelerden bağımsız olarak Avrupa kentleri birbirine benzer.

St. Stephan Dom Kilisesi

Havaalanından şehre iniş ve otel

Eşimle 8 Kasım 2023 Çarşamba günü Viyana’ya uçtuk. Havaalanından doğrudan 5 günlük ulaşım bileti ile ikinci bölge için ayrı bir bilet aldık. Şöyle ki Viyana, ulaşım açısından iki bölgeye ayrılıyor. Gezilecek tüm yerler iç bölgede ve günlük biletler sadece burada geçerli. Ama havaalanı dış bölgede yer aldığından şehre inebilmek için ayrı bir bilet daha almanız gerekiyor. Bunu yapınca kırmızı trene binerek (yeşil olan aynı yere gitmesine rağmen 2 kat daha pahalı) 40-45 dakikada merkeze indik.

Otelimizi bilerek tam merkezde seçmiştik. Austria Trend Hotel Europa Wien, şehrin en merkezi caddesinin bir paralelinde konumlanan 4 yıldızlı bir otel. Verdikleri oda hem genişti, hem kullanışlı ve rahattı. Kahvaltısından çok memnun kaldık, içeriği çok çeşitli olmasa da gayet lezzetli ve yeterliydi. Tabii en önemli özelliği, harika konumu. Müzeye gidip geldikten biraz dinlenme imkanı veriyor. Ayrıca bu kadar merkezi bir konumda olmasına rağmen geceleri çok sessizdi.

Oteldeki kahvaltı

İlk gün: Sacher Torte, Cafe Demel, Nordsee

İlk gün odaya yerleşmemiz akşamüzerini bulduğundan plan yapmamıştık. Biraz dinlendikten sonra çıkıp Sacher Torte’yi ilk yapan mekân olan Sacher Hotel’e gittik. Sonradan okuduğuma göre bu “ilk olma” olayı biraz şüpheliymiş. Hatta 19. yüzyılın ilk yarısında büyük bir davaya konu olmuş Cafe Demel ile Sacher Hotel arasında ve Hotel kazanmış. Şu an Viyana’daki her kafede Sacher Torte’yi bulabilirsiniz ama orijinal yerinde yemek için biraz kuyruk beklemelisiniz. Biz en fazla 15 dakikalık bir bekleyişten sonra oturduk ve birer kahve ile ünlü Sacher Torte’den bir dilim söyledik. Benim gibi biraz gurmelik cahili olanlar için yazayım, içinde kayısı marmeladı olan değişik bir çikolatalı pastadan söz ediyorum. Tadı güzeldi ama aklımda yer ettiğini söyleyemem. Ama Viyana’ya gelmişken yapılacaklar arasında bence.

Ünlü Sacher Torte ile
Daha fazlasını oku…

Berlin’de Noel İzlenimleri – 2

16/03/2022 1 yorum

Teknik Müze – Vejetaryen Vietnam Mutfağı

Yazının ilk bölümünde bir eksiklik fark etmişsinizdir belki. Hiç müzeye gitmedik ilk 3 günde, çünkü Noel dolayısıyla kapalıydı. Bu yüzden de nasıl, ne zaman gideceğimizi de hiç düşünmemiştik lakin pazartesi akşamı fark ettik ki Berlin’deki tüm müzeler pandemi ile birlikte online bilet uygulamasına geçmiş. Müzenin kendi sitesinden bilet almadan herhangi bir müzeye girebilmeniz çok zor. Çünkü online bilet sayesinde müzeler saatlik kişi sayısını kontrol edebiliyor ve bu kişi kapasitesi müzenin popülaritesine göre önceden dolabiliyor.

Müze öncesi ısınmak için kahve keyfi

Mesela tarihi bir yapı olan Alman Meclis Binası (Reichstag) randevuları haftalar öncesinde bitiyor. Bizim son anda bilet alabildiğimiz Bergama (Pergamon) Müzesi için birkaç gün öncesinde bilet almanız gerekiyor. Biz şansımızı deneyerek online bilet almadan Doğa Tarihi (Naturkunde) Müzesi’ne gittik mesela ve kapıdan döndük. Ben bu durumun pandemiden sonra da devam edeceğini düşünüyorum. O yüzden bir yurt dışı gezisi planlarken müzelere önceden karar vererek biletlerini edinmek artık bir şart.

Daha fazlasını oku…

Berlin’de Noel İzlenimleri – 1

20/02/2022 2 yorum

Yaş aldıkça, hayatın daha iyiye gitmeyeceğine dair inancım artmaya başladı. Bunu ister benim egoma, isterseniz dünyada ve ülkemizde son yıllarda olanlara bağlayın, sonuç olarak hayatı daha fazla ertelemememiz gerektiğini düşünüyorum. Maddi ve/veya manevi imkansızlıklardan ötürü her istediğinizi yapamayabilirsiniz lakin imkan olunca da yapmak lazım. 

Türk lirası hızla değer kaybederken Almanya’ya uçak bileti almamızın başlıca nedeni buydu. Siz inanmayabilirsiniz ama paranın tek mühim değer olmadığına inananlardanım. Sevmek, sevilmek, iyi bir sanat eseri deneyimlemek, leziz bir sofrayı sevdiğim kişilerle paylaşmak ve seyahat etmek gibi paradan öne koyduğum birkaç şey var. Bunlar için para gerekse de aldığım zevk maddiyatın çok üstünde kalıyor. Nitekim 6 gün, 5 gecelik bu Berlin gezisinde harcadığım parayı gerçekten önemsemedim. 

Aşağıda detaylandıracağım bu geziyi 25-30 Aralık 2021’de iki çift olarak yaptık. Ezgi’nin geziden sadece üç hafta önceki önerisiyle birkaç saate biletleri aldık. Berlin’deki ev sahibimiz, eşim ile Ezgi’nin üniversiteden yakın arkadaşı Ata’nın evinde konaklayacağımızdan başka bir rezervasyona ihtiyaç duymadık. 

Havalimanından Hauptbahnhof’a gidern ekspres trende

Ata’nın Evine Gidiş – Amrit’te Hint Yemeği – İlk Noel Market 

Hristiyan dünyasının Noel yortusunu kutladığı 25 Aralık sabahı Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan başladı yolculuğumuz. Üç saatlik uçuşun ardından, öğlen Berlin’in yeni havalimanı Brandenburg’a indik. Sorunsuz bir şekilde ve hızlıca pasaport işlemlerini (Pandemi sebebiyle Almanya, sadece online doldurulması gereken bir form ile havaalanında bunun ibrazını talep ediyor) ve bavulu hallettikten sonra havalimanının tren istasyonuna gittik. 7 günlük şehir içi (tüm araçları kapsayan) ulaşım biletimizi alıp Berlin Hauptbanhopf’a (ana istasyon) giden ekspres trene bindik. Sadece 3 istasyonda duran tren 30 dakika içinde bizi Berlin’e getirdi. Ata’nın evi zaten yakınlarda olduğundan kısa bir otobüs yolculuğu ile eve vardık. 

Evde biraz soluklanıp Ata’yla hasret giderdikten sonra beşimiz dışarı çıktık. Ata, Noel olduğundan neredeyse her yerin kapalı olduğunu söyledi. Bu yüzden Noel’i pek takmayacak bir mekân bulmamız gerekiyordu ve bizi, Hint yemeği yapan bir zincir olan Amrit’e götürdü. Baharattan pek hoşlanmayan ağız tadım bu seçimi garipsese de itiraz etmedim. Neyse ki kendime uygun (yani baharatı baskın olmayan) bir seçenek buldum ve mekândan hoşnut ayrıldım.

Berlin’de Noel hatırası
Daha fazlasını oku…
Kategoriler:gezi yazısı, mekan Etiketler:, ,

Cunda-Ayvalık İzlenimleri

19/09/2021 1 yorum

Hayat sürprizlerle dolu. İyi ya da kötü, her biri geri döndürülemez bir şekilde hayatımızı değiştiriyor. Pandemi de az ya da çok tüm insanları etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor. Öncelikle sağlığımız başta olmak üzere birtakım temel ihtiyaçlarımızı etkilemesinin yanında sarılmak, sanatsal bir etkinliğe gitmek, sevdiklerimizle yüz yüze konuşmak ve seyahat etmek gibi insanları manevi açıdan doyuran nice eylemden bizi mahrum bıraktı.

Gezmeyi çok seven bir çift olarak, evlendiğimizden beri eşimin iş durumu dolayısıyla çok sınırlı hareket edebiliyorduk. Pandemiden sadece bir ay önce bu durum tam rayına oturmuşken evden çıkamaz hâle geldik. Son seyahatimizi 2019 Mayıs’ta Kaş’a yapmışız. Geçen bunca sürede şehir dışına sadece annemlere gitmek için çıktık.

Ayvalık’tan bir kare
Bir Ayvalık kapısı

Dolayısıyla bunca hayat gailesinin ardından üç geceliğine Cunda’ya gitmek ilaç gibi geldi. Yeni yerler görmeyi de, farklı bir denize girerken tedirgin olmayı da, değişik tatlar keşfetmeyi de, etrafa boş boş bakıp gözlem yapmayı da özlemişiz.

30 Ağustos – 2 Eylül arasında gerçekleşen bu kısa tatilden izlenimlerimi aşağıda yazmaya çalışacağım. Hem kişisel tarihe bir not düşeyim, hem de Cunda’ya gideceklere veya gitmeyi düşünenlere bir rehber olsun. Hadi başlayalım!

Daha fazlasını oku…
Kategoriler:gezi yazısı, mekan, yemek Etiketler:, ,

Kaş İzlenimleri

10/06/2019 3 yorum

Kaş, uzun zamandır görmek istediğim bir tatil beldesiydi. Datça ve Marmaris’in enfes koylarını beğendiğimi duyanlar, ne zamandır bana Kaş’ı öneriyordu. Bu yüzden bu yılki ilk tatilimizi buraya yapmayı planladık eşimle. Kalabalığı sevmediğimizden, sessiz ve huzurlu bir tatil amaçladığımızdan da mayısın son haftasını seçtik.

26 Mayıs 2019 Pazar sabahı Antalya Havalimanı’na indik. Daha fazla uçuş olduğundan Antalya üzerinden ulaşımı tercih etmiştik ki son derece hatalı davranmışız. Kaş, Dalaman Havalimanı’na 2.5 saat uzakta olsa da bu süre Antalya Havalimanı’na mesafenin yarısına denk geliyor. Üstelik Kaş Otogar’dan Dalaman Havalimanı’na (kişi başı 80 TL’ye) direkt ulaşım imkânı var. Antalya Havalimanı için doğrudan ulaşım tabii bulunuyor ama internetteki fiyatları 500 TL civarındaydı.

Neyse ki gayet kompakt olan havalimanında tramvay bulunuyordu. Darısı Sabiha Gökçen ve İstanbul’a (hani şu Karadeniz kıyısındaki) umarım… Tramvay ücreti 2.5 TL civarıydı yanılmıyorsam ve direkt otogara gidebiliyorsunuz. Fakat aradaki 18 km’yi 1 saatte alan Antray, sanırım bindiğim en yavaş raylı ulaşım aracı.

Antalya-Kaş yolundan bir kare

 

Seralara boğulmuş Demre

Antalya İlçe Otogarı’ndan Kaş’a sadece, Batı Antalya şirketinin saatte bir kalkan midibüsleri gidiyor. Fiyatı 30 TL fakat bir köy minibüsü mantığıyla her dakika durabiliyor. Böylece 190 km’lik gayet virajlı Antalya-Kaş yolunu 4.5 saatte alıyor. Allah’tan yol gayet güzel, Teke Yarımadası’nın enfes ormanları ile Akdeniz’in gözalıcı suları müthiş manzaralar barındırıyor. Yine de midibüs rahatsızlığında 3 saati aşan bir yolculuk can sıkabiliyor. Dalaman önerimi bu yüzden bir kez daha yineliyorum.

O kadar yoldan sonra direkt taksiyle otele geçtik. Yaklaşık 4 km’lik yolda taksimetre 42 TL yazmasına karşı şoför 35 TL aldı, neden anlamadık. Ama dönüşte de aynısı olduğuna göre bir mantığı mutlaka vardır. Bu arada yapılmakta olan yeni otogar Kaş’tan çok uzak, oradan taksiye binmek çok canlar yakar. 2020’den sonra bu yazıyı okuyanlar dikkat etsin.

Balkondan panoramik görünüm

Daha fazlasını oku…

İç Anadolu’da Bir Hafta – Bölüm III: Kaymaklı, Ihlara Vadisi ve Ankara Müzeleri

05/11/2017 2 yorum

Önceki yazı: Ürgüp, Balon Yolculuğu, Göreme, Avanos

22 Şubat Çarşamba sabahı ilk durağımız Kaymaklı Yer Altı Mağaraları’ydı. Burası Nevşehir-Niğde yolunun üzerinde bulunan Kaymaklı beldesindeki bir müze. Bölgenin elverişli toprak yapısı sayesinde İslamiyet öncesi yerel halk, düşmanlarından korunmak adına yerin altını, yedi katlık koca bir yapı oluşturacak bir biçimde kazmışlar. Ortaya ilginç bir yerleşim yeri çıkmasının yanında dönemin sosyal yapısını gözler önüne sermesi bakımından da ilgiye mazhar. Yedi katın her biri farklı bir sosyal sınıfa ait ve mağaraların yapısı da bunu gösterir biçimde değişiyor. En üstte yönetici sınıfının yaşama ve toplanma alanları yer alırken, bir alt katta zengin ailelerin mağaraları bulunuyor. Onların da altlarında sırasıyla orta sınıfın, fakirlerin ve mültecilerin hayatlarını geçirdiği mağaralar görülebiliyor. Üst katların tuvaletlerini toplama ve dışarı çıkarma gibi ayak işlerini en aşağı sınıfı temsil eden mülteciler görüyor. Müzeyi arşınlarken, yüzyılların geçmesiyle bazı şeylerin değişmediği gerçeğiyle de yüzleşiyorsunuz aynı zamanda.

Kaymaklı Yer Altı Mağaraları’ndan üç kare

Kültür ve Turizm Bakanlığı, mağaraları güzel koruyabilse de maalesef açıklayacı hiçbir tabela, yazı, vb yerleştirmemiş. Bu yüzden kapıda bekleyen rehberlerden birini tutmanız gerekiyor, diğer türlü içeride kaybolma ihtimaliniz bile mevcut. Biz Mehmet adında 50 yaşlarında yerli bir rehberi 60 TL’ye tuttuk, gayet de açıklayıcı bir gezi yaptırdı. Mağaraların havalanmasını sağlayan, aynı zamanda haberleşmeye de yarayan hava kanalları ve düşmanın içeri girme ihtimaline karşı hazırlanmış özel tuzak yerleri gibi ilginç detayları görmemizi ve işlevlerini anlamamızı sağladı. Daha fazlasını oku…

Gökçeada ve Bozcaada Üzerine Notlar

04/09/2017 3 yorum

Gökçeada ve Bozcaada’yı genelde, okul sıralarında okutulan tarih ve coğrafya kitapları sayesinde Ege Denizi’nde Türkiye’nin sahip olduğu yegâne adalar olarak biliriz. Çanakkale Boğazı’nın hemen çıkışında karşılıklı olarak konumlanan bu iki şirin ada hakkında izlenimlerime geçmeden önce, biraz ‘adada olmak’ deneyiminden bahsetmek istiyorum.

Ada, yapısı gereği anakaradan ayrıdır. Özgürdür, ayrıksıdır, farklıdır ama aynı zamanda izoledir, yabancıldır, kopuktur. Birey, kendi doğasına paralel olarak çevresini yorumladığından ‘adada olmak’ hissi de her birey için farklı bir mana taşır. Kimisi adanın bağımsızlığına ithafen kendisini özgür hisseder, kimisi de kapana kısılmış. Robinson Crusoe’dan itibaren ada lokasyonlu çoğu yapıt bu ‘adada olmak’ hissini farklı açılardan işler. Mesela Ömer Kavur ustanın son eseri Karşılaşma (2003) bir mekân olarak adayı senaryoda kullanan nadide yerli işlerdendir.

Gayet soyut bir kavram olan bu ‘adasal’ hissiyatı kısmen de olsa açıklamaya çalışmamın sebebi, Gökçeada ve Bozcaada’da tatil yapmanın ana bileşenlerinden biri, belki de en önemlisi olması. Bir kere iki adaya da ulaşmak diğer tatil yörelerine nispeten daha zor. Bodrum’a, Fethiye’ye, Antalya’ya uçakla veya farklı kara yollarıyla ulaşmak mümkünken bu sefer sadece tek seçeneğiniz mevcut. Bu durumun, dezavantajları kadar avantajları da var. Önüne gelenin gidememesi ve bunun getirdiği ferahlık, tenhalık ve korunmuşluk duygusu mesela. Gerçi Bozcaada popüleritesinden ötürü saflığını kaybetme tehlikesine yaklaşmış olsa da üç gün boyunca tek apaçi görmemek bile insanı sevindiriyor.

GÖKÇEADA

Geçen yıl yakın arkadaş grubumla keşfetme duygusuyla gittiğimiz bu dağlık adayı o kadar sevdik ki aynı kadro bir yıl sonra yine tekrarladık bu sevimli tatili. Bu yüzden aşağıdaki notları, iki tatilin karışımından oluşturdum.

  • Gökçeaada’ya sadece (Avrupa tarafındaki) Gelibolu Yarımadası’nın güneybatı köşesindeki Kabatepe İskelesinden kalkan feribotla ulaşabilirsiniz. Bu yıl online rezervasyon gelmiş feribota. Bu yüzden gidiş ve dönüş seferinize önceden karar verip biletinizi almanız tavsiye olunur.
  • Ada gayet dağınık ve birbirine uzak köylerden oluşuyor. Bu uzaklığın sebepleri; adanın dağlık yapısı, yolların virajlı olması ve adanın büyüklüğü. Ada içinde toplu ulaşım çok seyrek ve görülecek/gidilecek lokasyonlar farklı yerlerde olduğundan araba şart.
  • Feribot, adanın kuzeydoğusunda bulunan Kuzu Limanı’na yanaşıyor ama burada birkaç yazlık ev ve bir plaj dışında hiçbir şey yok.
  • Limanın 7 km ilerisinde, adanın hemen hemen merkezinde konumlanan Gökçeada adlı merkez yerleşim bulunuyor. Bankalar ve hastane benzeri idari birimler sadece burada bulunuyor. Buranın diğer önemi, tüm köylere yolunun bulunması. Yani bir köyden diğerine giderken buradan genelde geçiyorsunuz.

Aydıncık Plajı

Daha fazlasını oku…

İç Anadolu’da Bir Hafta – Bölüm II: Kapadokya

18/06/2017 3 yorum

Önceki Yazı: Kayseri

Yollar ve Damla

Dikiz aynasında Erciyes

Kayseri-Ürgüp arası bir saati biraz aşan, gayet düzgün bir rota. Kapadokya civarındaki tüm ana yollar zaten çift gidiş-geliş. Yollar oldukça çorak olsa da bence kendine has bir güzelliği mevcut. İç Anadolu’ya sadece gezi amaçlı gitmemden dolayı olabilir ama bozkırlar arasında, ufuk çizgisi dahilinde pek bir şeyin görünmediği araba yolculuklarını seviyorum. Erciyes’i arkanıza alsanız bile tüm bölgeden gözüken bu yüksek dağın sizi izlediği izlemine kapılabilirsiniz. Hafif mistik çağrışımlar yapabilen, güzek manzaralara sahip bir yolculuk geçiriyorsunuz. Tabii görebilenler için…

Biz, Damla ile, Kapadokya’da Ürgüp içindeki Dere Suites’te kaldık. Üç gecelik konaklamamız beklediğimizden de güzel geçti. Kapadokya’nın alamet-i farikası tepelerinin içine oyulmuş mağara-odalardan oluşan bu tesis, tek bir binadan oluşmuyor haliyle. Gayet elden geçirilmiş, modernleştirilmiş mağara odaların kapıları direkt dışarıya çıkıyor. Küçük bir tepenin bir yakasına kurulu tesisin içinde tamamen açık havadaki merdivenlerle dolanıyorsunuz. Bizim odamız otoparkın yanında en alttaydı ama lokanta en tepedeydi. Kahvaltı için bayağı bir basamak çıkıyorduk. Bu yüzden Dere Suites ve benzeri yapıdaki Kapadokya konaklama tesislerinin, engelliler ve yürüme zorluğu çeken yaşlılar için pek uygun olmadığını not geçeyim.

Dere Suites merdivenlerinde…

Ürgüp sokakları

Tesisin en sevdiğimiz yanı mağara-odamızdı. Mağara dedim ama içinde her türlü olanak mevcuttu. Üstelik benzeri otellere göre gayet mantıklı bir fiyatı var, gecelik 220 TL civarı ödedik ama bence değer. Bilhassa çift olarak gideceklere öneririm. Daha fazlasını oku…

İç Anadolu’da Bir Hafta – Bölüm I: Kayseri

21/03/2017 1 yorum

Bazen alıp başını gitmek lazım. Uzaklara… Daha önce gitmediğin diyarlara…

Günümüzde modern insanın gerçekte dert filan sayılamayacak asıl sorunu, gündelik ıvır zıvırlarının çokluğu. Lakin bunlar küçük ve oldukça saçma olsalar da o kadar fazlalar ki kişinin hayat enerjisini tüketiyor. Sanırım yaşamı kolaylaştıkça bu tarz saçma şeyler yüzünden onu daha da zorlaştıran modern insanın laneti bu.

Bir beyaz yakalı olarak maalesef ben de bu lanete sahibim. Bilhassa cumaları zombi gibi eve geliyorum ve bir an evvel yatmak istiyorum. Yaşanacak, tadacak, deneyimlenecek o kadar çok şey varken hele. Bu duruma düştüğüm için kendime fena halde acıyorum.

Tatiller bu rutinden çıkmak, bir rahat nefes almak ve silkinmek için çok önemli bu yüzden. Birey için de, özel hayatı için de, iş yaşamı için de… Kafasını dinlemiş ve rahatlamış bir çalışanın işine daha çok odaklanabildiği gerçeğine kimsenin itirazı yok, değil mi?

O zaman başlıyoruz bu seferki gezimize…

20 Şubat 2017 Pazartesi sabah 7.00 uçağıyla başladı gezimiz. Yanımda kız arkadaşım Damla, uçtuk İç Anadolu’nun ticaretiyle ünlü şehri Kayseri’ye. Normal saatinden önce iniş takımları yere değdi ve Anadolu’nun başka bir kopya havaalanına varmış olduk. Kendine has hiçbir özelliği olmayan bu soğuk ve standart havaalanlarını tasarlayanlar bu kadar düz insanlar mı, yoksa onlara bu tekdüzelik dayatılıyor mu merak ediyorum.

Kahvaltımız

Havaalanından arabamızı kiralayarak iniyoruz merkeze. İlk izlenimimiz gayet geniş caddeler, uzun uzun ama dip dibe olmayan apartmanlar. İlk durağımız ise Lokman Gurme. Burada gayet güzel, bol çeşitli ve lezzetli bir kahvaltı yapıyoruz. Tıka basa doyuyoruz lakin masadakileri bitirmeye ne hacet!

Kahvaltıdan sonra şehrin daha da merkezine iniyoruz. Arabamızı bir caddeye park ettikten sonra sırt çantalarımızı arkaya atarak başlıyoruz sokakları aşındırmaya başlıyoruz. Hava hafif ısırıyor lakin öyle çok soğuk yok. Kenarlardaki karlar geçen haftanın sert olduğunu işaret ederken tepedeki güneş sorun olmadığını kulağımıza fısıldıyor.

Kayseri sokakları

Tarihi Kayseri Lisesi Daha fazlasını oku…