Başlangıç > fikir, ilişki, liste, Müzik > Sevdiğim Yerli Ayrılık Şarkıları

Sevdiğim Yerli Ayrılık Şarkıları

Bu listeyi ve yazıyı hazırlama fikri yaklaşık bir yıl önceye tarihleniyor. Düğünde çalmak için Spotify listeleri hazırlarken sevdiğim aşk şarkıların çoğunun ayrılık üzerine olduğunu fark ettim. Lakin eşim, “Böyle bir günde ayrılık üzerine şarkılar çalamazsın.” gibi mantıklı bir sebep öne sürünce koyamadım hiçbirini. İçimde de kaldı hani. Sonraları bunun üzerine arada kafa yormaya başladım, belli bir amacı olmadan.

Ayrılık durumunun ‘âşık olma’ sürecindeki önemine aslında Louie (2010-2015) dizisinin 4. sezon 10. bölümündeki bir sahne ile ayırdına varmıştım. Kısaca deniliyordu ki aşk ilişki süresince değil, bittikten sonra başlar. Çünkü ancak o zaman birey durum hakkında düşünmeye başlar ve kafasının içinde aşkın dolambaçlı yollarında kaybolur. Nitekim dünya üzerinde sevilen, bilinen aşk hikâyelerinin hemen hepsinin ayrılık içermesi bir tesadüf olamaz. Leyla ile Mecnun‘dan Romeo ve Juliet‘e, Casablanca‘dan (1942) Paris, Texas‘a (1984)…

Böylece bu listedeki şarkıları kendi kendime dinlerken ayrılık süreci ve böyle bir eserin yaratılış sebeplerine kafa yormaya başladım giderek. Mart gibi de bu fikirlerden bir yazı hazırlama düşüncesi kafama düştü. O günden beri de bu yazıyı zihnimin derinliklerinde hazırlıyorum aslında. Liste, oluşurken bayağı da değişti. Süreç içinde şarkıları bu gözle dinlemeye başladığımdan yenileri eklenirken, ilk koyduklarımdan bazılarını çıkardım.

Doğal olarak bu liste çok kişisel. Tamamen kişisel zevklerimden peydahlandı, onlar üzerine düşüncelerim de bu yazıya dönüştü. Artık lafı fazla uzatmadan şarkılara geçelim:

Not: Sıralamayı rastgele yaptım, bir neden içermemektedir.

Not #2: Listeyi Spotify’den dinleyebilirsiniz. Alttaki listeye tıklamanız kâfi. Ayrıca Youtube videoları da koydum ki bazı şarkılar ayrı dinlenebilsin.

Hareket Vakti – Umay Umay (1994)

90’lardaki rock örneklerinin ilklerinden olan bu parçanın söz ve müziği, sonradan Teoman’ın da çıkışına yardım edecek Barlas’a ait. Umay Umay’ın en iyi iki şarkısından biri (diğeri “Düşmedim Daha”) olan eser, değişemeyeceği anlaşılan sevgiliye yazılmış bir veda mektubu olarak düşünülebilir. Birçok ayrılığın ana sebeplerinden biri üzerine olan yapıtın arka vokalinde ise birkaç sene sonra yıldızı parlayacak ünlü bir isim var.

Yolun Başı – Sertab Erener (1999)

Yıllar önce gittiğim bir konserde Sertab, bu şarkının yazılı olduğu kağıdı Aysel Gürel’in evinde bir yığın arasından bulduğunu anlatmıştı. Müzik tarihimizde müstesna bir yeri olan Gürel çok samimi sözler yazmıştır. Bu da en içtenlerinden. Ayrılığın hemen ertesinde ne yapacağını bilemeyen bir kadının yakarışlarıdır aslında dinlediğimiz. Hafif rock havası ve Sertab’ın başarılı yorumu, âşık olan herkesin yaşadığı bu kaos günlerinin isyankâr havasına çok yakışıyor.

Sen Benim Şarkılarımsın – Grup Gündoğarken (1986)

Grubun ilk albümünde olan bu özel şarkı Ayten Alpman ve Ajda Pekkan tarafından da benzer klaslarda yorumlanmıştır. Çoktan geride kalmış, belki de kendisi hariç kimseciklerin hatırlamadığı bir aşkı hâlâ yaşayan bir erkeğin itiraflarını dinleriz. Yalnız bu aşk, filmlerdeki gibi tutkulu bir şekilde yaşanmıyordur artık. Sessizce, kimseye hissettirmeden, ara ara hatırlanan bir sevdanın izleridir yaşanan. Bu itiraflar da imâlı şekilde yapılır zaten. (Bu şarkının kardeşi ise İlhan Şeşen’in 90’larda bir film için yazdığı, sonra da Birsen Tezer’in ikinci albümünde onunla düet yaptığı “Ne Tuhaf”tır.)

Lavinia – Feridun Düzağaç (1996)

Feridun Düzağaç’ın çıkış şarkısı olan eser, Özdemir Asaf’ın en ünlü şiirlerinden birinin rock versiyonudur. Her ne kadar Asaf bu ölümsüz yapıtını platonik olarak yazsa da önüne geçilemez bir ayrılığın hikâyesi canlanır gözümüzde. Sanki çift birbirlerini delice sevmektedir ama ayrılmak zorundadırlar ve son buluşmada bu mısralar erkeğin dudaklarından dökülüverir. Murathan Mungan’ın “Olmasa Mektubun”daki gibi kimselerin bilmediği bir aşk sonlanıyordur sanki. O ânın ürpertisini az sayıdaki dizelerde ve elektro gitarın ağlar gibi attığı soloda hissederiz.

5 Dakika – Işın Karaca & Ege Çubukçu (2009)

Ayrılık şarkıları genelde slow olur ama böyle funk-R&B örnekleri sınırlı olsa da mevcut. Zamanında bu şarkıya dair yazmıştım ama özet geçeyim: Artık pek sesi soluğu duyulmayan Sibel Alaş imzalı bu hareketli parça, aşk gibi ayrılıktan da korkmamak gerektiğini, esas olanın bireyin kendisi olduğunu vurgular. Türkiye gibi bireyselleşmenin sakıncalı bulunduğu bir coğrafyada, fazla örneği olmayan funk türünde bir eserle böyle bir meramı eğlenceli bir şekilde anlattığı için ekstra alkışı hak ediyor.

Geriye Kalan – Grup Gündoğarken (2015)

Bu yazıyı hazırlarken Metin Altıok’un ayrılık üzerine ne çok yazdığını görüp şaşırdım. Şiirlerinin şarkı versiyonlarını bir araya toplayan 2015 tarihli konsept albümü çok severim, defalarca dinlemişimdir. Albümde ayrılık temalı başka enfes şarkılar da var ki birkaçını listeye koyup çıkardım. Bu şarkıyı seçmemin sebebi final dizesi aslında. “Benli günlerini sil istersen/Geriye sen kaldın işte!” Sanırım ayrılığı bu kadar sade ama gerçekçi bir şekilde yorumlayan az ifade vardır. Ayrılık sonrası eski sevgilisini tamamen unutmak isteyenler hep aynı gerçekle karşılaşırlar. Çünkü bir kişiyi görmeyi bırakmakla onun hayatınızdaki etkilerini (anılar, arkadaşlar, eşyalar…) silmek aynı şey değil. Ayrıca bireyin yaşadıklarıyla olgunlaştığını düşünürseniz silmenin -olanaklı olsaydı bile- birey açısından da sağlıklı olmayacağını dile getirebiliriz. Zaten Eternal Sunshine of Spotless Mind (2003) da tamamen bu saptama üzerinedir. Son olarak şarkıdaki saksafonun da ek bir güzellik kattığını belirteyim.

Yağmurla Gelen – Anima (2006)

Ceylan Ertem’in solo kariyeri öncesi grubunun tek albümündeki en iyi şarkı. İlk dinlediğimde hipnotize olmuştum. Öncelikle sözleri çok farklı. Ayrılık sonrası yaşanan hayal kırıklığı ve üzüntü çok hoş ifade ediliyor. Ceylan’ın duru sesine eşlik eden mızıka, elektro ve yağmur efekti duygunun oluşmasında fazlasıyla etkili. Sanırım müzik tarihimizde mızıkanın en etkili kullanıldığı eser. Şarkının finalinde güneşin açması ve yeni sevgilinin gelmesi ise başlardaki hüznü kompanse ederek umut aşılıyor. Yağmurlu havada yoldayken dinlemek ayrı güzel oluyor, tavsiye ederim.

Beyhude Geçti Yıllar – Barış Manço (1995)

Yıllar önce gerçekleşmiş bir ayrılığın ardından yakılan ağıdı bu kadar özel yapan unsurlar; Manço’nun birbirini tekrar etmeyen, içten sözleri ile caza yaklaşan temiz vokali ve tabii ki Akın Eldes’in muhteşem soloları. Bu yüzden Mançoloji albümdeki versiyon çok daha güzeldir.

Sevda Eskisi – Gürol Ağırbaş, Birsen Tezer & Hüsnü Arkan (2018)

Ülkemizin yaşayan en iyi basçılarından Gürol Ağırbaş’ın ‘Bas Şarkıları’ konsept serisinin son albümünden olan bu enfes ağıt, unutulmaya yüz tutmuş bir ayrılığa yakılıyor. Sözü Hüsnü Arkan’a ait olan eser, bir sevdanın nasıl oluyor da sönebildiğini ve tarafların bir süre boyunca birbirlerine âşıkken nasıl el olabildiğini sorguluyor. Ayrılığa bu açıdan yaklaşmak çok kafa karıştırıcı ve ikilemlerle dolu bence ki uzun yıllar önce bu sorunu biraz düşünmüştüm: Sahi onsuz yapamayacağını haykırabildiğin bir kişi nasıl olabiliyor da sokaktaki bir insandan daha değersiz hâle geliyor? Hayatın düşündürücü detaylarından sadece biri…

Beni Benimle Bırak – Nükhet Duru (1975)

Yukarıda sevgiliyi unutmanın ne kadar imkânsız ve sağlıksız olduğunu yazdım. Lakin bunu istemek, bir o kadar doğal! Bilhassa ayrılığın hemen sonrasında insan, ister istemez bunu yürekten istiyor. Nükhet Duru’nun bu klasiği, sanırım bu isteğin en sade ve güzel tezahürlerinden biri. Mehmet Teoman’ın içtenlik dolu sözleri ayrılık sürecindeki ruh halini özetliyor sanki. Bunun gibi bir başka içten itirafı Notting Hill (1999) filminde Hugh Grant’ın dudaklarından duyarız.

Kadınım – Tanju Okan (1974)

Mehmet Teoman’ın ilk söz denemesi, Tanju Okan’ın ısrarıyla Serge Reggiani’nin “T’as L’air D’une Chanson” şarkısına yaptığı bu aranjmandır. Bu tüyler ürpertici eser ayrılığın tüm hüznünü içinize işliyor sanki. “Yuvamız soğumuş.” dizesi beni her zaman çok etkilemiştir, o karmakarışık duygular iki kelimeye indirgeniyor sanki. Yalnızken dinlenmemesi gereken başka bir şarkı daha.

Bir Zaman Hatası – Aşkın Nur Yengi (1993)

Ünlü söz yazarı Fikret Şeneş’in bu güzel aranjmanı, bir ilişkide genelde pek üzerinde duyulmayan bir öğeyi öne çıkartıyor. Bazen iki kişi birbirine ne kadar uyumlu olursa olsun ve birbirlerini ne kadar severlerse sevsinler, şartlar elverişli değilse olmaz. Bu, bir zamanlama hatasıdır ve bir kere olmadı mı başka zaman da olmaz maalesef. Valiz dolmuştur bir kere…

Kıyamam – Zerrin Özer (1997)

Her şeye rağmen bana sevap günahlarım…” Sevgi kimi zaman öyle büyük bir şeydir ki insan bile bile hata yapar ve o hatayı tekrarlayacağını da bilir. O ilişkinin geride kalması da mühim değildir, onlar sevap günahlardır. Şehrazat’ın sözleri Zerrin Özer’in güçlü vokaliyle birleşince ortaya bu enfes ağıt çıkmış.

Bu Gece Son & Kadınım – Levent Yüksel (1993)

Uzay Heparı’nın erken vefatını Türk müzik endüstrisi için büyük bir kayıp olarak addediyorum. Yazdığı şarkılar hâlâ pop müzik tarihinin en sevilenleri arasında. En çok sevdiğim iki tanesini de Levent Yüksel söyler. “Bu Gece Son” ile “Kadınım”, bir erkeğin ayrılık gecesinde ve sonrasında yaşadıklarını samimi ve gerçekçi bir şekilde betimler. İlkinde bitmesine karar verilmiş bir ilişkinin son sözleri söylenmektedir. Bazen ayrılık zor olsa da olmalıdır. Bu gerçekle yüzleşmek de her babayiğidin harcı değildir. İkincisinde ise geride kalmış bir ilişkinin hesaplaşmasıdır yapılan. Unutulamamış kadına yapılan sitemleri arka arkaya duyarız.

Alıştırıyorum – Dolunay Obruk (2014)

Günümüz caz müziğinin önemli vokallerinden Dolunay Obruk’un bu slow pop eseri, “Yolun Başı” ile benzer temalarda dolanır. Lakin oradaki kabullenme hâli ve kadının özgür olma duygusu, burada daha karmaşıklaşır. Sitemlerle kabullenme durumları birbirine eklemlenir. Duygular bu kadar gelgitli olunca da alışmak, kabullenmek daha çok vakit almaktadır.

Ateşle Oynama – Erol Evgin & Sıla (2016)

Bu şarkıya özel yazımın bir paragrafını paylaşıyorum:

Şarkı ayrılıktan bir süre sonra geri gelen sevgiliye yakarışı içeriyor. Şarkıdaki kişi, ikisi arasındaki farklılıkların bilincinde; bu ilişkinin hiçbir zaman mutlu sonla bitmeyeceğini biliyor. Ama hâlâ da seviyor ve bu aşkın onun zaafı olduğunun farkında. O yüzden yalvarıyor; gelmemesini, yaklaşmamasını istiyor. Çünkü gelirse teslim olacağını, ama bir süre sonra iki tarafın da bundan zarar göreceğini biliyor. Yakarışı ise bencilliğinden değil, kendisine vereceği zarar zerre umurunda değil! Onunla birlikte olmanın dünyanın en güzel, en önemli, en keyifli şeyi olduğunu biliyor; sınırlı süre olsa da. Sonunda ayrıldığında, nasılsa bir yere saklanıp iyileştirir kendisini! Ama ya ona vereceği zarar? Bunun vereceği suçluluk duygusu? İşte bu yara hiç iyileşmiyor! En olmadık yerde yine kanıyor ve uzun süre de kabuk tutmuyor.

Oyun Bitti – Sertab Erener (1992)

Üstteki şarkının kardeşidir bu. Sezen Aksu ikisini aynı ilişki için bile yazmış olabilir. Çünkü duygular ve samimiyet ortak. Arka arkaya dinlemenizi öneririm.

Aşk Bitti – Aşkın Nur Yengi (2007)

“Aşk hiç biter mi?” Ezginin Günlüğü müzik tarihimizde özel bir yeri olan gruplardan. Bir aşkın sonlansa da hiç yok olamayacağını örnekleriyle açıklıyorlar. Gruba saygı albümünde eseri Aşkın Nur Yengi, Latin ezgileriyle icra ediyor.

Sus Söyleme – Yonca Lodi (2017)

Zülfü Livaneli’ne ait olan bu güzelim ağıt, ona yapılmış saygı albümünde Yonca Lodi tarafından seslendiriyor. Sevgiliye yapılan sitemlerin etkisi arka plandaki yaylılar ve Lodi’nin güçlü ve duru sesiyle güçleniyor.

Son Defa – Ünlü (1996)

Artık suyu çıkan arabesk-rock sentezinin ilk örneği diyebileceğimiz bu acıklı şarkı, bu özelliğinin yanında sağlam soloları ve samimiyetiyle 20 yılda etkisinden bir şey yitirmeden dinlenebiliyor.

Anlıyorsun Değil Mi? – Barış Manço (1979)

Barış Manço’nun Kurtalan Ekspres ile yaptığı en iyi albüm olan “Yeni Bir Gün”ün en bilinen şarkısı, sanırım bir erkek tarafından yazılmış en içten sitemlere sahip. Dinlerken Manço’nun duygularını sanki siz de hissediyorsunuz. Günlük konuşma diliyle yazılması da şarkıya ayrı bir hava katıyor. Çok özel bir klasik.

Kimler Geldi Kimler Geçti – Ajda Pekkan (1973)

Çok bilinen bir klasik belki ama aynı zamanda çok iyi yazılmış, üzerinde çalışılmış, Pekkan’ın da harika icra ettiği bir klasik. Fikret Şeneş’in ruhu şâd olsun.

Ben Böyleyim – Ayten Alpman (1976)

Bazen aşk, bireyin kendisinin önüne geçerken bazen de tersi olur. Prensiplerini her şeyden olduğu gibi aşkından da öne koyan bir insana kimileri kızabilir ama ben saygı duymak gerektiğine inanıyorum. Eseri sonradan bir sürü kişi icra etmeye çalışsa da bence hiçbiri Alpman’ın sesindeki samimiyeti yakalayamamıştır.

Ayrılık Ne Zaman? – Oya-Bora (1992)

Oya-Bora’nın yaptığı pop müziğin kalitesini çocuk kafamla anlamam ne yazık ki çok mümkün olmadı. Yıllar sonra, piyasadan ellerini çektiklerinden çok sonra dinlediğimde yaptıklarının özgünlüğünü kavrayabildim. Mesela bu şarkıdaki şiirsel hava ile gündelik konuşma dilinin birbirine karışımındaki uyum çok başka. Bitecek ilişkinin ilanını isteyen şarkıcının yakarışları yürekleri burkuyor.

Git Gidebilirsen – Müfide İnselel (2005)

Müfide İnselel’in hak ettiği değerin, kendisine hiçbir zaman verilmediğini düşünüyorum. Çıkardığı tek albümü neredeyse bilen yok, kendisi de bu durumdan sıkılmış ki artık Datça’da müzmin bir hayatı var. Halbuki albümü nefis caz-pop-rock sentezleri barındırmaktadır. “Git Gidebilirsen” mesela ilişkinin ‘tamam mı, devam mı’ safhasını çok şık özetleyen bir slow parçadır.

Aşk, Virüs – Redd (2016)

Bu şarkıyı biraz 2010’ların ilişkilerini yansıttığı için aldım. Çoğu insanın bireyselleşmeyi bencilleşme olarak algıladığı zamanımızda, ilişkiler de bencilleşen bireylerin meydan muharabesinden ibaret oluyor. Bu yüzden de çevremizde sürüyle başlayıp sonlanan ilişki görüyoruz. İnsanlar artık “Ben…” demekten sıkılmış olmalı diye düşünsem de bıkmıyorlar. Zamanın nabzını çok iyi tutan Redd de bu eseriyle biraz bu bencil ilişkilerin tezahürünü sunuyor.

Yalnızlık Ömür Boyu – MFÖ (1984)

Listeye koyduğum ilk şarkı olsa da bilerek yazının sonuna sakladım. İnsanlar ne kadar kalabalık ve sevgi dolu bir hayat yaşasalar da yaşasın, sonuçta yalnız doğmuşlardır ve yalnız öleceklerdir. Üstelik yalnızlık o kadar da kötü değildir, kimi zaman da gereklidir. Yalnızlığın önemini kavrayamayan biri sevemez de bence. MFÖ bu değişmez gerçeği, bu harika klasiğiyle o kadar net ifade ediyor ki…

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: