Başlangıç > gezi yazısı, mekan > Berlin’de Noel İzlenimleri – 1

Berlin’de Noel İzlenimleri – 1

Yaş aldıkça, hayatın daha iyiye gitmeyeceğine dair inancım artmaya başladı. Bunu ister benim egoma, isterseniz dünyada ve ülkemizde son yıllarda olanlara bağlayın, sonuç olarak hayatı daha fazla ertelemememiz gerektiğini düşünüyorum. Maddi ve/veya manevi imkansızlıklardan ötürü her istediğinizi yapamayabilirsiniz lakin imkan olunca da yapmak lazım. 

Türk lirası hızla değer kaybederken Almanya’ya uçak bileti almamızın başlıca nedeni buydu. Siz inanmayabilirsiniz ama paranın tek mühim değer olmadığına inananlardanım. Sevmek, sevilmek, iyi bir sanat eseri deneyimlemek, leziz bir sofrayı sevdiğim kişilerle paylaşmak ve seyahat etmek gibi paradan öne koyduğum birkaç şey var. Bunlar için para gerekse de aldığım zevk maddiyatın çok üstünde kalıyor. Nitekim 6 gün, 5 gecelik bu Berlin gezisinde harcadığım parayı gerçekten önemsemedim. 

Aşağıda detaylandıracağım bu geziyi 25-30 Aralık 2021’de iki çift olarak yaptık. Ezgi’nin geziden sadece üç hafta önceki önerisiyle birkaç saate biletleri aldık. Berlin’deki ev sahibimiz, eşim ile Ezgi’nin üniversiteden yakın arkadaşı Ata’nın evinde konaklayacağımızdan başka bir rezervasyona ihtiyaç duymadık. 

Havalimanından Hauptbahnhof’a gidern ekspres trende

Ata’nın Evine Gidiş – Amrit’te Hint Yemeği – İlk Noel Market 

Hristiyan dünyasının Noel yortusunu kutladığı 25 Aralık sabahı Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan başladı yolculuğumuz. Üç saatlik uçuşun ardından, öğlen Berlin’in yeni havalimanı Brandenburg’a indik. Sorunsuz bir şekilde ve hızlıca pasaport işlemlerini (Pandemi sebebiyle Almanya, sadece online doldurulması gereken bir form ile havaalanında bunun ibrazını talep ediyor) ve bavulu hallettikten sonra havalimanının tren istasyonuna gittik. 7 günlük şehir içi (tüm araçları kapsayan) ulaşım biletimizi alıp Berlin Hauptbanhopf’a (ana istasyon) giden ekspres trene bindik. Sadece 3 istasyonda duran tren 30 dakika içinde bizi Berlin’e getirdi. Ata’nın evi zaten yakınlarda olduğundan kısa bir otobüs yolculuğu ile eve vardık. 

Evde biraz soluklanıp Ata’yla hasret giderdikten sonra beşimiz dışarı çıktık. Ata, Noel olduğundan neredeyse her yerin kapalı olduğunu söyledi. Bu yüzden Noel’i pek takmayacak bir mekân bulmamız gerekiyordu ve bizi, Hint yemeği yapan bir zincir olan Amrit’e götürdü. Baharattan pek hoşlanmayan ağız tadım bu seçimi garipsese de itiraz etmedim. Neyse ki kendime uygun (yani baharatı baskın olmayan) bir seçenek buldum ve mekândan hoşnut ayrıldım.

Berlin’de Noel hatırası

Daha önce hiç Hint lokantasına gitmediğimden konsepti hiç bilmiyordum açıkçası. Menüden gönlünüze göre bir yemek ve içecek söylüyorsunuz. Onlarla beraber sınırsız (lapaya yakın) pilav ve salata getiriyorlar. Sınırsız dediğim, masadaki bitince ücretsiz olarak yenisi geliyor. Siz de bulamaça yakın kıvamda gelen yemeğinizi, tabağınıza aldığınız pilavın üzerine döküp yiyorsunuz. Ben mesela dana etli bir yemek söyledim. Kaç bin kilometre yoldan geldiğimden midir bilemiyorum ama öyle bir iştahla yedim ki kendim de şaşırdım. Ata, bizdeki içinde hava olan pidenin yağlısı olan ekmek de söyledi ki çok doyduk. Yemeklerin fiyatı da 11-13 € arasında değişiyordu.

Yemeğin ardından gittiğimiz ilk Noel marketine geçmeden Almanya’da uygulanan pandemi uygulamalarından bahsedeyim. Bizde her yerde maske takmak zorunlu olsa da bunu denetleyen bilindiği üzere yok. Sadece kapalı ortamlara girerken HES kodu soruluyor ama kimliğe bakıldığına hiç rastlamadım yani siz başkasının HES kodunu her yerde kullanabilirsiniz. Almanya’da durum böyle değil. Açık havada maske takmak zorunlu değil, o yüzden çoğu kişi takmıyor. Toplu taşımada ve kapalı her yerde ise zaten maske takmak zorunlu. Ayrıca her mekânın kapısında yazan sınıflandırmaya göre, kimliğinizle beraber şunları ibraz etmeniz gerekiyor:

  • 3G: Covid geçirme belgesi, aşı belgesi veya negatif test sonucu
  • 2G: Covid geçirme belgesi veya aşı belgesi
  • 2G +: Covid geçirenler veya aşıları tam olanlar için ayrıca negatif test sonucu

İstisnanız her lokantada, noel markette ve orta veya üstü mağazada kimlikle beraber kontrol yaptılar. Bu konuda aşırı titizler. Biz daha gitmeden e-nabızdan, çıktı alınınca dörde katlanan Covid aşı belgemizi indirmiştik ve her yerde onu kullandık. Tavsiye edilir.

-12 °C’de fotoğraf çekinmeye çalışırken

Biz ilk gecemizde Kaiser Wilhelm Kilisesi’nin çevresinde kurulmuş olan Noel marketine gittik. Bu gezi, benim kışın yurt dışına ilk çıkışım olduğundan daha önce hiç Hristiyanların çoğunluk olduğu bir ülkede Noel öncesini ve kutlamalarını yaşamamıştım. Lakin tanıdıklarımdan Noel’den bir ay önce kurulmaya başlanan ve Ocak’ta bir vakit sona eren Noel marketlerini duymuştum. Buraları Noel ruhunu yaşatmak amacı gütse de aslında bu yortu sayesinde kurulan bir açık hava pazarı. Olayın tamamen duygusal olduğu ve giriş çıkışları sıkı denetlenen bu pazarda Noel ve kış ile alakalı ürünler satılıyor esas olarak. El sanatlarıyla beraber açık tezgâhta satılabilen tüm sokak yiyecek-içecekleri de satılıyor. Tabii bira, sıcak şarap, içkili kahve gibi alkollü ürünler de var. Biz oradayken hava sıcaklığı -10 ila -12 °C arasında değiştiğinden, ısınmak için alkol almak çok mantıklıydı.

Biz ısınmak için önce sıcak şarap / kahve alarak turlamaya başladık. Bu arada, açık hava olmasına karşı markette maske takmak zorunlu fakat elinizde bir içecek veya yiyecek varsa takmayabiliyorsunuz. Dolaşırken doğal olarak donduk, market çevresinde bir tam tur attıktan sonra bir lokantanın sıcak ortamına kendimizi attık. Hanımlar sıcak şaraba devam ederken erkekler olarak domates çorbası içtik. Gayet koyu bir çorbaydı ama içimi ısıttı sonuçta. Çıkışta da çikolata kaplı muz gibi birkaç tatlı yedik ayaküstü ama bunlar tam benlik değildi. Fazla oyalanmadan da eve geri döndük ki hava giderek daha soğuyordu.

Hipster Sandviççi – Berlin caddeleri – Noel Yemeği

44 Brekkie’de sandviç ve kahve

Pazar sabahı güneş görünse de yine dondurucu bir soğuk karşıladı bizi. Kahvaltı için 44 Brekkie adında hipster bir kahvaltıcıya gittik. Yurt dışında pazar günü, hele Noel zamanı açık mekân bulmak mucizeyken şansımıza Brekkie açıktı ve açıkçası burası tatilde gittiğimiz en değişik mekândı diyebilirim. İçeri girdiğimizde zor yer bulduk, çünkü hem popülermiş hem de Noel’de açık ender yerlerden biriymiş. 44 Brekkie tam bir hipster sandviççi. Kendi imal ettiği, yumuşacık bir ekmeğe çok leziz sandviçler hazırlıyor. Sahipleri ve çoğu çalışan Türk olmasına rağmen, mekânda bu durumu hiç hissetmiyorsunuz. Sadece arada Türkçe bir şarkı duydum galiba. 10 €’dan az bir ücrete leziz bir kahvaltı yaptık ve çıkarken lezzetten dört köşeydik.

Hamur hiç şişkinlik yapmamış olsa da biraz yürümek istedik ve  20-25 dakikada Alexanderplatz’a vardık. Burada ufak bir kahve molasının ardından tam meydanda ufak bir Noel marketi bulduk ve orayı gezdik. Sanırım yurt dışında olmanın keyfini bu sıralarda duymaya başlamış olabilirim. Gözlemlemek, yürümek, tabelaları okumak, yeni tatlar/kokular duymak, haritaya bakmak, adres bulmak, şaşırmak…

Tipik bir Berlin turisti pozu: Brandenburger Kapısı ile

Metroya binerek Berlin’in en turistik caddelerinden birine, Unter den Linden’e gittik ardından. Burası gerçekten çok daha kalabalıktı. Ünlü Brandenburger Kapısı’na doğru yürüdükten sonra, Postdamer Platz’a yönümüzü çevirdik. Bu rota sayesinde 2. Dünya Savaşında katledilen Yahudiler için yapılan anıtın da yanından geçmiş olduk. Çeşitli yüksekliklerde bir sürü sütundan oluşan anıtın kasten hissettirmek istediği kasvet ve huzursuzluk, yanından yürürken bile tenimi hafiften ısırdı. Geçmişte kalmamak ne kadar önemliyse, geçmişle yüzleşebilmek de önemli bence. Bu konuya sinema müzesinde tekrar döneceğiz.

Postdamer Platz’da bizi başka bir ufak Noel marketi karşıladı. Bu seferki, birkaç adımda bitecek kadar ufaksa da yeme-içme alanı genişti. Biz de Berlin’in ünlü sokak lezzeti currywurst ile birer içki alarak güneşin yavaştan kaybolmaya başlamasıyla kendini iyiden iyiye belli eden dondurucu soğuğu bir nebze olsun engellemeye çalıştık.

Postdamer Platz’daki Noel markette (Kaan’ın arkadaşı) Mert ile currywurst ve içki keyfi

Aynı akşam, farklı bir deneyim yaşama daha şansı edindik ve bir Alman’ın evinde düzenlediği bir Noel yemeğine katıldık. Ata’nın dans arkadaşı Juliana, Ata’yla beraber bizi de davet etmiş. Beş kişi olarak gittiğimiz evde farklı milletlerden insanlar vardı. Loş bir ışık altında, ince uzun bir salonu tamamen kapatan masaya oturarak Noel yemeği yedik.

Yemekte; bir Alman Noel geleneği olduğunu öğrendiğimiz patates topları, hindi, mor lahana yemeği, lazanya ve sebzeli kiş vardı. O kadar fazla kişinin bile doyacağı kadar çok yemek ve içki mevcuttu. Sohbet koyu olsa da genelde Almancaydı doğal olarak. Yeni bitirdiğim A2 kurunun ne kadar yetersiz olduğunu bir kez daha farkına vardım bu sayede. Şöyle ki bir Alman konuşurken neredeyse kelimeleri bile seçemiyordum, sadece farklı milletten biri konuşurken bazı kelimeleri anlayıp konuya vakıf olayazıyordum.

Juliana’da Noel yemeği

Maalesef pek iletişim kuramadığımızdan bu akşamın güzelliklerini pek tadamasak da her bakımdan değişik bir deneyim yaşadık. Biz çok geçe kalmadan kalkarken gençler için gece daha yeni başlıyordu ki sonradan 4’e kadar devam ettiklerini öğrendik.

Berlin Duvarı – KaDeWe – İrem’i Ziyaret

Gündelik hayatın bir köşesinde, geçmişten kalan bir utanç abidesi
Yıllar boyunca bu ince duvarı aşmaya çalışan yüzlerce sıkışan insanın önünde gülümseyerek poz veren üç turist

Pazartesi sabahına marketten alışveriş yaptıktan sonra evde kahvaltı ederek başladık. Sonra da grupta Berlin’e ilk kez gelen sadece ben olduğumdan ve bana önemli başka bir yeri daha göstermek istediklerinden Berlin Duvarı kalıntılarını görmek adına East Side Gallery’ye gittik. Yıkılışından itibaren graffitilerle süslenmiş olan duvarın fiziki halinden öte, manevi anlamı daha mühim. Bunu da orada birkaç kilometre yürüyüp graffitilerin önünde şirin pozlarla fotoğraf çektirerek anlayamıyorsun tabii. Bu turistik eylemleri yaparak eğlendik de ama o duvarın yıkılışının önemi ile günümüze etkilerini de düşünmek ve tartışmak gerek. Yaklaşık 1.5 yıldır kütüphanemde okunmayı bekleyen Sebastian Haffner’in Bir Alman’ın Hikâyesi: Hatırladıklarım‘ı biraz da bu gözle okumak lazım. Bitirince düşündüklerimi belki size de yazarım.

Ayrıca duvar kadar ilgi çekici olan başka bir fiziki eser ise duvarın bittiği yerde bulunan harikulâde mimariye sahip Oberbaum Köprüsü’ydü. Duvara gidenler es geçmemeli bence bu güzelliği.

Oberbaum Köprüsü

Sabah da hafif yediğimizden iyi bir öğle yemeğine ihtiyaç duyuyorduk. O yüzden rahmetli kayınpederimin favori mekânlarından KaDeWe’nin en üst katındaki Winter Garden’a gittik. KaDeWe, ya da asıl adıyla Kaufhaus des Westens (Batılıların Alışveriş Evi) Avrupa’nın en büyük ikinci alışveriş merkeziymiş. Savaş dönemi hariç 1907’den beri açık olan bu devasa marketin önündeki kuyrukları aşınca kapitalizmin kalesine girmiş oluyorsunuz resmen. (Bu arada KaDeWe gibi Batı’nın bir sembol marketinin, günümüzdeki sahiplerinin Taylandlı olması çok ilginç değil mi?)

İşte bu marketin en üst katında Winter Garden diye klas bir restoran var. Çok çeşitli yemekler açık stantlarda duruyor ve istediğiniz kadarını tabağınıza koyduktan sonra gramajına göre ödeme yapıyorsunuz. Tabii ki beyaz-kırmızı et, deniz ürünleri, salata stantlarının gramaj fiyatları başka ama seçenek çeşitliği gerçekten göz doldurucu. Biz hanımla bayağı dolu birer deniz ürünleri tabağı yaptık. Tatlı ve içecek dahil ikimize 80 € ödedim, biraz pahalı tabii ama efsane doyduk ve çok lezizdi.

Winter Garden’da yemek (ağzım doluymuş)

Aşırı derecede doymuş hâlimizle KaDeWe’de eve götürmek için biraz yiyecek alışverişi yaptık. İlginç çikolatalar, soslar, baharat karışımları… Çok da abartmadık tabii çünkü hem bizim için pahalıydı, hem de bavula sıkıştırma kısmı vardı. Bu yüzden çok oyalanmadan sonraki durağımız için yola koyulduk.

İrem, eşimin liseden en yakın arkadaşı ve artık Berlin’de yaşıyor. Küçük oğlu Theo öğle uykusunda olduğu için bizi evine çağırdı. İrem’le, üç yaşında olmasına rağmen şimdiden Türkçe ve Almanca’yı gayet güzel konuşabilen Theo’yla hoş birkaç saat geçirdik. Bol bol konuştuk, güldük. Çıkmaya yakın İrem’in eşi (hayatımda gördüğüm/tanıdığım en sıcakkanlı Alman) Sebastian da geldi. Ama ertesi gün tekrar buluşacağımızdan çok uzatmadan bu (hem gerçek hem de manevi anlamda) sıcacık evden ayrılarak Berlin’in dondurucu soğuğuna tekrar adımımızı attık.

O kadar saat sonra hâlâ tok olduğumuzdan akşamı ufak şeyler atıştırarak geçirmeye karar verdik. Ezgi’nin araştırması ve İrem’in onayı üzerine Zeit für Brot adında meşhur bir fırın/pastaneden birkaç ürün alarak eve döndük. Gerçekten çok ilginç ve lezzetli ürünleri varmış, tavsiye edilir.

Fotoğraflar: Kaan Alper, Artun Bötke, Juliana’nın bir arkadaşı

Yazının devamı için tıklayınız.

Kategoriler:gezi yazısı, mekan Etiketler:, ,

Yorum bırakın