Başlangıç > gezi yazısı, hayat, mekan, yemek > Kaş İzlenimleri

Kaş İzlenimleri

Kaş, uzun zamandır görmek istediğim bir tatil beldesiydi. Datça ve Marmaris’in enfes koylarını beğendiğimi duyanlar, ne zamandır bana Kaş’ı öneriyordu. Bu yüzden bu yılki ilk tatilimizi buraya yapmayı planladık eşimle. Kalabalığı sevmediğimizden, sessiz ve huzurlu bir tatil amaçladığımızdan da mayısın son haftasını seçtik.

26 Mayıs 2019 Pazar sabahı Antalya Havalimanı’na indik. Daha fazla uçuş olduğundan Antalya üzerinden ulaşımı tercih etmiştik ki son derece hatalı davranmışız. Kaş, Dalaman Havalimanı’na 2.5 saat uzakta olsa da bu süre Antalya Havalimanı’na mesafenin yarısına denk geliyor. Üstelik Kaş Otogar’dan Dalaman Havalimanı’na (kişi başı 80 TL’ye) direkt ulaşım imkânı var. Antalya Havalimanı için doğrudan ulaşım tabii bulunuyor ama internetteki fiyatları 500 TL civarındaydı.

Neyse ki gayet kompakt olan havalimanında tramvay bulunuyordu. Darısı Sabiha Gökçen ve İstanbul’a (hani şu Karadeniz kıyısındaki) umarım… Tramvay ücreti 2.5 TL civarıydı yanılmıyorsam ve direkt otogara gidebiliyorsunuz. Fakat aradaki 18 km’yi 1 saatte alan Antray, sanırım bindiğim en yavaş raylı ulaşım aracı.

Antalya-Kaş yolundan bir kare

 

Seralara boğulmuş Demre

Antalya İlçe Otogarı’ndan Kaş’a sadece, Batı Antalya şirketinin saatte bir kalkan midibüsleri gidiyor. Fiyatı 30 TL fakat bir köy minibüsü mantığıyla her dakika durabiliyor. Böylece 190 km’lik gayet virajlı Antalya-Kaş yolunu 4.5 saatte alıyor. Allah’tan yol gayet güzel, Teke Yarımadası’nın enfes ormanları ile Akdeniz’in gözalıcı suları müthiş manzaralar barındırıyor. Yine de midibüs rahatsızlığında 3 saati aşan bir yolculuk can sıkabiliyor. Dalaman önerimi bu yüzden bir kez daha yineliyorum.

O kadar yoldan sonra direkt taksiyle otele geçtik. Yaklaşık 4 km’lik yolda taksimetre 42 TL yazmasına karşı şoför 35 TL aldı, neden anlamadık. Ama dönüşte de aynısı olduğuna göre bir mantığı mutlaka vardır. Bu arada yapılmakta olan yeni otogar Kaş’tan çok uzak, oradan taksiye binmek çok canlar yakar. 2020’den sonra bu yazıyı okuyanlar dikkat etsin.

Balkondan panoramik görünüm

Balkondan…

Biz iyice sakin takılmak istediğimizden rezervasyonu merkezden değil, hemen yanı başında bulunan Çukurbağ Yarımadası’ndaki otellerden Villa Tamara’ya yaptırmıştık. Dik kayalıklardan oluşan bu yarımadada neredeyse sadece oteller buluyor. Kaş’a yakın olan girişindeki ufak kumsal hariç tamamen kayalık olduğundan iskeleler ile denize girilebiliyor. Ben ve eşim denize böyle girmeyi daha çok sevdiğimizden sorun olmadı ama yüzme bilmeyenler ve kumsal sevenlere tavsiye etmem. Ayrıca yarımadada çok sivrisinek ve böcek var, giderken mutlaka sinek kovucu önlemlerinizi yanınıza alın.

Kaş’a gün doğuyor

 

Otelin iskelesi

Kaş’ta deniz tek kelimeyle, muhteşem! Kesinlikle Türkiye’de ilk beşe girmeye layık! Tertemiz, gayet berrak, lacivert ile turkuaz arası nefis bir rengi var ve buz gibi. İnternette okuduğuma göre Akdeniz sahillerimizdeki en soğuk deniz ve hava Kaş’taymış. Çukurbağ Yarımadası’nda havanın merkeze göre birkaç derece daha soğuk ve rüzgârlı olduğunu da belirteyim.

Gelelim otelimiz Villa Tamara’ya. Otel gerçekten fotoğraflardaki gibiydi. Konumuna, mimarisine ve iç dekorasyonuna eşimle bayıldık. Gayet dik bir yamaçta bulunduğundan tesisin her yerinden denizi alabildiğine görebiliyorsunuz. Buna oda da dahil ki lacivert denizi görerek uyanmak çok hoş bir duygu.

Denizde bir insan

 

Şerefe… (ilk geceki yemek)

 

Otel kahvaltısı

Keşke tesisin hizmeti için de benzer ifadeleri yazabilseydim. Maalasef gayet özensiz, dikkatsiz ve vasat bir hizmet anlayışına sahip. Böyle bir tesisin bu kadar umursamaz bir şekilde işletilmesine çok üzüldüm. Detaylara girmeyeceğim ama Villa Tamara’yı kimseye tavsiye etmiyorum. Zaten çoğu internet sitesinde de benzer yorumları okuyabilirsiniz, biz maalesef bunları kalırken fark ettik. Merak edenler için otelin geceliğine erken rezervasyon ile 526 TL ödediğimizi belirteyim.

İlk akşam çok yorgun olduğumuzdan bir denize girdikten sonra otelde yiyelim dedik. Oldukça vasat bir yemeğe 300 küsur TL verdik, otelin restorantını da kimseye tavsiye edemem ki aşağıdaki tüm mekânlar için tersini okuyacaksınız.

İşte Kaş merkez

 

Sokaklardan birinde bir kaya mezarı ile…

İkinci günün akşamı merkeze indik. Yarımadadan merkeze gitmek çok kolay. Saatte bir, minibüs ringi ile 10-15 dakika içinde Kaş’a inebiliyorsunuz. Kaş’ın merkezi gerçekten ufacık fakat çok şirin. Kuşadası gibi tatil merkezlerinde görülen çirkin yapılaşmaya teslim olmamış. İki-üç katlı evler, mekânlara ve otellere çevrilmiş sadece. Gözü hiç rahatsız etmiyorlar. Herkesin üzerine atlayan satıcılar, lokanta abileri de yok gayet. İlçede oturduğumuz her mekânda, alışveriş yaptığımız her dükkânda insanca ve güleryüzlü bir hizmetle karşılaştık. Sezon öncesi olduğundan mı böyle diye düşündük ama sanıyoruz ki genel hava böyle. Mesela mekânlarda masa düzeni ferah yapılmış ve bir garson 4-5 masaya bakıyor sadece. İstanbul’da hiç alışık olmadığımız bir husus olduğundan önce garipsedik ama çok mutlu olduk, garsonlar adına da.

Ruhi Bey Meyhanesi’nin mezeleri

 

Enfes incir tatlısı

Bu akşamı arkadaşımız Ekin’in tavsiyesi üzerine, Ruhi Bey Meyhanesi’nde geçirdik. Adını büyük saz üstadımız Ruhi Su’dan alan mekân, her unsuruyla dört dörtlük bir meyhane. Biz sadece meze ve ara sıcak aldık. Zaten mezeleri muhteşem. Sayısız çeşit açısından seçmek çok zor olsa da aldığımız altı meze ve üç ara sıcak da çok lezizdi. Üç farklı levrek marin çeşidi olan bir meyhane zaten iddialıdır. Servis de, mekânın dekorasyonu da, çalan hafif müzikler de çok hoştu. Finalde yediğimiz dondurmalı incir tatlısı ise muazzamdı! 35’lik rakı dahil 350 küsur TL hesap geldi ki bence çok makul!

L’apero’da aperitifler

 

L’apero’da tatlılar ve likörler

Üçüncü akşam L’apero’ya gittik, adından anlaşılacağı üzere bir Fransız restaurantı. Dekorasyonu ve servisi yine çok beğendik. Aperitif olarak domatesli tart ve patlıcan ile fetalı (Yunan peyniri) bir lezzet aldık. İlkini beğendim, farklı bir tattı. Fakat ikincisi hoşuma gitmedi, ama Damla onu da beğendi. Ana yemek olarak ben Fransız usülü biftek aldım ki çok lezizdi. Damla da ballı hardal soslu tavuğunun lezzetli olduğunu söyledi. Tatlı olarak mousse da çok başarılıydı. Finali mekânın kendi yapımı ev likörlerinden ikisiyle (kremalı limon ve mandalinalı) yaptık, çok iyiydi. 305 TL hesap geldi. Kaş’ta şarapla beraber güzel ve ferah bir akşam geçirmek isteyenlere öneririm.

Dördüncü gün bu sefer gündüz gözüyle Kaş’ı görmek istedik. Merkeze’e beş dakika yürüme mesafesindeki antik tiyatroya uğradık önce. Gayet güzel korunmuş, restore edilmiş ve de bazen konserlerde kullanıldığını da okuduğumuz çok güzel bir amfi. Kaş Belediyesi bu güzel yapıyı zarar vermeden kullanmakla akıllılık yapıyor bence. Keşke daha çok tarihi yapı, aslına uygun olarak kullanılabilse. Böylece halka tarih bilinci aşılansa. Mesela geçen ay eşimin görev yaptığı Kırklareli’nin Vize ilçesindeki amfiye uğradık. O da gayet güzel ve sağlamdı fakat kazılardan beri kimse ilgilenmediğinden şehir içinde izbe ve metruk bir durumdaydı. Halbuki okullar veya belediye orada küçük paneller, gösteriler düzenleyebilir gayet.

Kaş antik tiyatro

Bu ufak tarihi ziyaretten sonra Oburus Momus’ta öğle yemeğimizi yedik. Burası adı gibi, çok ilginç bir vejeteryan/vegan restaurantı. Menüsü benim gibi bir etsever için bile iştah açıcı. Enfes bir Hint yemeği yedim. Bol kremalı ıspanak ve diri bir pilavdan oluşuyordu. Hayatımda yediğim en leziz ıspanaktı diyebilirim. Damla da falafelden çok memnun kaldı. Hesabı hatırlamıyorum ama gayet mâkuldu.

Oburus Momus ne demek?

 

Leziz vejeteryan yemekler

Bu arada dönüşte minibüsü bir kadının kullandığını gördüğümde çok sevindim. Genelde erkek egemen ve hatta kaba dil ile şiddetin hakim olduğu bir meslekte bir kadın görmek çok hoş. Umarım bu pozitif durum İstanbul başta olmak üzere diğer il ve ilçelerimize örnek olur.

O akşam Maya Steakhouse’a gittik. Her şeyiyle başarılı bir biftek evi. Benim aldığım konyak çeşnili Maya Steak çok lezizdi. Damla da beğendi kendi bifteğini. 271 TL hesap gelmiş ki güzel salatası ve aperitifi düşününce değer gayet. Ardından leziz kokteylleri olduğunu duyduğumuz Hideaway Bar’a gittik. Birer kokteyl aldık, gayet memnun kaldık. Lakin esas salaş, ferah ve cool bir havası olan ortamına bayıldık.

Hideaway’de kokteyl zamanı

Son gecemizde ise çok övüldüğünü duyduğumuz Zaika’ya gittik. Aslında salı gidecektik ki (her salı) kapalıymış. Çarşamba aradık ve 10 gün için yer olmadığını öğrendik. Tabii bu, bizi daha da meraklandırdı. Sezon öncesi olduğundan belki bir yanlış anlaşılma vardır diye o akşam gittik. Gerçekten tıklım tıklım doluydu. Bizimle ilgilenen kişi, ertesi gün 7’den önce gelirsek bir saatliğine oturabileceğimizi söyledi.

Böylece perşembe akşamı 6.35’te mekâna vardık. 8 buçuk olmadan kalkma şartıyla masamıza oturduk. Bu kadar ilgi odağı olan Zaika, duyunca ilk önce garip gelse de, bir ocakbaşı. İşin sırrı ihtimamlı hizmet ve iyi malzeme! Ağırlıklı genç kızlardan oluşan garsonlar hızır gibi ve servis çok başarılı. Ne yediysek çok beğendik. Gavurdağı ve mezeleri lezizdi. Ekmek olarak (sanırım Hatay usülü) yağlı pide geliyor ki devamlı yemek geliyor içinizden. Birer kebap da aldık ki çok başarılıydı, et iyi pişmişti ama suyunu da korumuştu. Gönül isterdi ki bir arkadaş grubuyla tüm geceyi orada geçir, nefis muhabbet döner. Maalesef biz yiyip kalktık, 20’lik rakı dahil 300 TL’yi bulmayan bir hesap geldi sanırım. Darısı diğer vakte!

Neden Zaika?

 

Zaika tatları

Böylece Kaş tatilimizi tamamladık. Açıkçası biz dinlenmek istediğimizden gündüzleri kitap ve dergi okuma eşliğinde çardakta yatıp denize girdik. “Ben her gün yatamam.” diyenlere birkaç alternetif mevcut. Pasaportunuz varsa Kaş’ın dibindeki (ilk gördüğünüzde yakınlığına inanamıyorsunuz) Meis’e geçebilirsiniz. Ayrıca yaklaşık 1 saat mesafede Kaputaş Plajı var, yine farklı istikamette 1 saat giderseniz Kekova var ki motor turları popüler. Biz soruşturduk. Üçağız’a araba transferi ile beraber kişibaşı 150 TL fiyat çektiler.

Kaş’ı çok beğendik. Ulaşım açısından sıkıntılı olabilir ama değiyor gerçekten. Denizi harikulade, mekânları çok iyi. İstanbul’da nadir bulunan insancıl hizmeti, daha kaliteli yemeklerle aynı fiyata alıyorsunuz. Sadece otel konusunu iyi araştırın yeter. Bir de sezonda gideceksiniz, tüm mekânlara iki hafta öncesinden rezervasyon yaptırmaya çalışın ki sonra üzülmeyin.

Fotoğraflar: Damla Kotiloğlu Bötke

  1. Deniz
    11/06/2019, 00:36

    Cok iyi bir yazi
    Tack så mycket

  1. 19/09/2021, 22:42
  2. 11/01/2024, 18:05

Yorum bırakın