İç Anadolu’da Bir Hafta – Bölüm I: Kayseri
Bazen alıp başını gitmek lazım. Uzaklara… Daha önce gitmediğin diyarlara…
Günümüzde modern insanın gerçekte dert filan sayılamayacak asıl sorunu, gündelik ıvır zıvırlarının çokluğu. Lakin bunlar küçük ve oldukça saçma olsalar da o kadar fazlalar ki kişinin hayat enerjisini tüketiyor. Sanırım yaşamı kolaylaştıkça bu tarz saçma şeyler yüzünden onu daha da zorlaştıran modern insanın laneti bu.
Bir beyaz yakalı olarak maalesef ben de bu lanete sahibim. Bilhassa cumaları zombi gibi eve geliyorum ve bir an evvel yatmak istiyorum. Yaşanacak, tadacak, deneyimlenecek o kadar çok şey varken hele. Bu duruma düştüğüm için kendime fena halde acıyorum.
Tatiller bu rutinden çıkmak, bir rahat nefes almak ve silkinmek için çok önemli bu yüzden. Birey için de, özel hayatı için de, iş yaşamı için de… Kafasını dinlemiş ve rahatlamış bir çalışanın işine daha çok odaklanabildiği gerçeğine kimsenin itirazı yok, değil mi?
O zaman başlıyoruz bu seferki gezimize…
20 Şubat 2017 Pazartesi sabah 7.00 uçağıyla başladı gezimiz. Yanımda kız arkadaşım Damla, uçtuk İç Anadolu’nun ticaretiyle ünlü şehri Kayseri’ye. Normal saatinden önce iniş takımları yere değdi ve Anadolu’nun başka bir kopya havaalanına varmış olduk. Kendine has hiçbir özelliği olmayan bu soğuk ve standart havaalanlarını tasarlayanlar bu kadar düz insanlar mı, yoksa onlara bu tekdüzelik dayatılıyor mu merak ediyorum.
Havaalanından arabamızı kiralayarak iniyoruz merkeze. İlk izlenimimiz gayet geniş caddeler, uzun uzun ama dip dibe olmayan apartmanlar. İlk durağımız ise Lokman Gurme. Burada gayet güzel, bol çeşitli ve lezzetli bir kahvaltı yapıyoruz. Tıka basa doyuyoruz lakin masadakileri bitirmeye ne hacet!
Kahvaltıdan sonra şehrin daha da merkezine iniyoruz. Arabamızı bir caddeye park ettikten sonra sırt çantalarımızı arkaya atarak başlıyoruz sokakları aşındırmaya başlıyoruz. Hava hafif ısırıyor lakin öyle çok soğuk yok. Kenarlardaki karlar geçen haftanın sert olduğunu işaret ederken tepedeki güneş sorun olmadığını kulağımıza fısıldıyor.
Kayseri sokakları
Tarihi Kayseri Lisesi
Önce karşımıza bir hisar çıkıyor. Onu biraz geçince ünlü Kayseri Lisesi’nin taş binası dikiliyor önümüze. Burayı bizi pek cezbetmeyen bir müzeye dönüştürmüşler, kimbilir lise artık hangi vasat binada öğrencilerini kucaklıyor. Bu sıralarda kaldırımlardaki kırmızı büyük çizgileri fark ediyoruz, aralarda ‘Cultural Road’ (Kültür Yolu) yazısı koymuşlar. Demek ki turistlere yönelik bir çalışma mevcut. Benzerini buradan binlerce kilometre uzakta Irkutsk’ta da görmüştüm lakin oradaki gayet düzgün ve açıklayıcıydı. Kayseri’deki belli ki yapılmış ve unutulmuş! Pek şaşırmadım gerçi de böylesi daha garip olmuş. Birden kesilip başka bir yerde beliren çizgiler… Bir bildikleri vardır muhakkak.
Kalçırıl Rod!
Harika bir şehir planlaması örneği
Biz birkaç dakika içinde bu kültür yolunu takip etmenin manasızlığını anlayıp kafamıza göre takılmaya başladık. Karşımıza eski Kayseri mahalle evlerini yaşatmaya çalışan bir proje çıkıyor. Ya bitmemiş, ya olmamış. İlki olduğunu umuyoruz tüm içtenliğimizle çünkü evler bariz sakil. Hem eski Anadolu evi havası var hem de modern malzemeler göze batıyor. Hele bir lokanta o kadar berbat bir tabelayı önüne asmış ki sahibinin konsepti anlamadığından şüphelendik. Lakin proje biterse güzel bir bölgeye sahip olacak Kayseri.
Çakma tarihi mahalle
Bu da mahalle planı, maksat ticaret mi, turizm mi?
Çarşı içine yöneliyoruz. Anadolu Selçuklular’dan kalma bir sürü eski yapı göze çarpıyor ama çarşı içinde gündelik hayatın curcurnasında unutuldukları ve değerlerinin bilinmediği çok bariz. Medrese, bedesten, Ulu Cami,… Hepsinin kenarında ufacık birer tabela, yeter artar kıvamında. Kaleyi görüyoruz, içinde inşaat var. Restorasyonla yenileniyormuş, yaklaşık 2000 yıllık yapının 200 yıldır ilk düzenlemesini yeni görüyor olması biraz acı değil mi? Kayseri, yenilikçi bir şehir planına sahip olabilir fakat tarihini böylesine boşlaması bize umarsamadıklarını hissettirdi. Düşünün Anadolu’nun ilk ticaret merkezi Kültepe’nin yakınında olan böyle bir ticaret kenti ama kentte Kültepe’ye dair hiç bir şey yok.
Halbuki ne güzel tarihi eserler mevcut
Çarşıdan bir kesit
Bunları düşünürken Bedesten’in Cumhuriyet Meydanı çıkışına yapılan elektrikli-camlı kapıyı gördüm. 600 yıllık bir yapıya o kapıyı takmak valla insanın içini sızlatır ama esnafımızın güvenliği her zaman için tarihten, ecdaddan daha önemlidir tabii. Kelimeler insanın boğazında düğümleniyor ne yazık ki.
Elektrikli kapılı bedesten!
Bu duygularla arabamıza döndük. Ayrılmadan bir de mantı yemek lazım gelir diyerek Kaşık-la’ya gitttik. Bol okullu bir bölgede yer alan lokantanın içi, dışına nazaran daha cafcaflı. Tüm tatlılar, kapıya sanki sergi var gibi sıralanmıştı. Hafif yadırgayarak masaya geçip mantı söyledik. Hiç ummadığımız bir şekilde, çorbaya benzeyen bir mantı geldi, yoğurdu ayrı bir kasede servis edildi. İlk izlenimin garipliğinden midir bilemeyeceğim, pek sevemedim. Halbuki mantı taneleri gayet ufak ve lezzetliydi lakin bizim damağımıza pek uymadı. Üstüne bari yerel bir tatlı alalım dedik, garson tutturdu kabak tatlısı yeyin diye. Ya kabağı Kayseri’ye özel sandı ya da tatlısını ama yoğun ısrarımız sonucu Necmiye Hanım Tatlısı alabildik. Tart hamuru üzerine şerbet ve bol Antep fıstığı dökülmüş bir lezzet kendileri, ben beğendim. Kayseri civarında bayramlarda yapılırmış, fıstıklı olmayanına ise Nevzine derlermiş.
Öğle yemeğimizi de yedikten sonra esas amacımız olan Kapadokya maceramıza başladık.
Yollar bizi bekler
Sonraki Yazı: Ürgüp, Balon Yolculuğu, Göreme, Avanos…
FOTOĞRAFLAR: Damla Kotiloğlu & Artun Bötke
-
18/06/2017, 18:52İç Anadolu’da Bir Hafta – Bölüm II: Kapadokya | Artun'un Karalama Defteri
Son Yorumlar