Başlangıç > gezi yazısı, tarih > Kaş ve Meis İzlenimleri

Kaş ve Meis İzlenimleri

2019’da ilk defa Kaş’a gittiğimizde sakinliğini, denizini ve yemeklerini çok sevmiştik. Zaten son yıllarda Kaş beyaz yakalılar arasında pek popüler, o kadar ki yerliler sıkılmaya başlamış. Lakin ilçenin coğrafi özelliğinden dolayı büyüyecek yeri olmadığından çok da bozulamıyor. Bizim gibi temmuz ve ağustosta gitmezseniz Kaş’ın keyfini biraz daha fazla çıkarabilirsiniz. Duyduğumuza göre bu yüksek sezonda 1 saatlik trafik sıkışıklığı ile çarşıda insan kalabalığından adım atamama durumları gayet normalmiş.

Biz bu sefer eylül başını tercih ettik, çünkü mayıs sonundaki bazı sezon öncesi tadilatlarını bu sefer görmek istemedik. Yine bu sefer daha doğru bir tercihle, Dalaman Havalimanı üzerinden geldik. Havalimanı Kaş arası yine uzak olsa da Antalya’dan gelmek kadar uğraştırıcı değil. Çeşitli özel şirketler Dalaman Havalimanı ile Kaş arası doğrudan servis işletiyor ki Antalya Havalimanı’nda böyle bir seçenek yok. Metro ile 1 saatte otogara, oradan da 4-4.5 saatlik bir köy minibüsü yolculuğuyla Kaş’a varıyorsunuz ki 2.5 saatlik konforlu servis yolculuğuyla kıyaslanamaz bile.

Biz 9 Eylül 2023 Cumartesi sabahı 1.5 saatlik uçak yolculuğu üzerine 2.5 saatlik servis yolculuğuyla Kaş’a vardık. Lakin ilk iki günümüzü Meis’e ayırdığımız için akşamüstüne kadar çarşıda dolandık. 18.00 motoruyla da Meis Adası’na geçtik.

Meis Adası Hakkında

Meis adını artık sadece Türkler kullanıyor. Bu isim antik Yunancadaki ‘megistri’ (büyük) kelimesinin Anadolu Türkçesindeki bozulmuş hâlinden geliyor. Bu küçücük adaya zamanında ‘büyük’ denmesinin nedeni, çevresindeki adaların en büyüğü olması. Tıpkı Büyükada gibi.

Adanın resmi adı Kastellorizo. İtalyanca olmasına rağmen Yunanlılar da böyle kullanıyor. Ortaçağ’da Akdeniz’deki İtalyan kentlerinin ezici hakimiyeti ile iki dünya savaşı arasında adanın İtalya’ya bağlı kalması bu ismin kalıcılığının ana sebebi. Anlamı -tam olarak kanıtlanamasa da- ‘kızıl hisar’ demek ve Rodos Şövalyelerinin adanın kızıl taşlarını görünce (kanıtlanamayan, bu iddia ki taşlarda kırmızı pigment bulunmuyor) veya şövalyelerin kızıl bir kale inşa edince (ki bu da kanıtlanamıyor) adaya bu adı verdikleri düşünülüyor.

Ada küçük olduğundan üzerinde tek yerleşim yeri var. Nüfus kış aylarında 500’ün altında ve ana geçim kaynağı turizm. Süngercilik de yapıldığı belirtilse de deniz kirliğinden artık yapılabilirliği meçhul. Lakin son 100 yılda adadan dışarıya göçenlerin çoğu, adayı hâlâ düzenli ziyaret ediyorlar. Biz bile Avustralya’da yaşayan böyle bir çifte denk geldik. Adadaki turistlerinin çoğunun 50+ olması bence biraz bu yüzden.

Adaya yapılan uçak seferleri kısıtlı ama Kaş ve Rodos’tan düzenli deniz seferleri mevcut. Zaten Osmanlılar’a kadar ada hep Rodos üzerinden yönetilmiş ki şimdi de resmen öyle. Hâlbuki adayla Kaş arasındaki mesafe sadece 2 km ve Kaş’ın adı da “Meis, göz olarak düşünüldüğünde onun kaşı” manasından geliyor. Bu arada bu civardaki tüm irili ufaklı ada ve kayalıkların resmî durumu 1932’de Türkiye ile İtalya arasındaki antlaşmayla belirlenmiş ki aşağıda detaylı yazacağım Kekova Adası’nın durumu böylece belirleniyor.

Meis adasından

Meis’e Gidiş

Kaş’tan Meis’e geçerken dikkat etmeniz gereken birkaç şey var: İlki rezervasyon yaptırırken, Kaş çarşıda 1.5 saat önce olacak şekilde plan yapmanız. Çünkü bu sürede, (2023’te) mevcut iki acentaya gidip bilet bastırmanız, pasaport kontrolünden geçmeniz ve tekneye binmeniz lazım ki gideceğiniz zamana göre oluşacak kuyrukları göz önüne almalısınız. Ayrıca yurt dışına çıkış harcını mutlaka online’dan (çoğu banka uygulamasından yapılabiliyor) yapmanız gerekiyor, 2-3 m2’lik (abartmıyorum) liman alanında harç veren bir gişe/cihaz bulunmuyor.

Yolculuk 30-40 dakika sürüyor. Meis’teki giriş de bizim taraftaki kadar ama tek kişi pasaport kontrolü yapıyor. Yani iki teknede kaç yolcu varsa, o kadar kuyruk oluyor. Pasaport kontrolü sonrası Meis’tesiniz!

Ada Türkiye’ye o kadar yakın ki Vodafone TR hattınız varsa yaşadınız. Kapalı bir yere girmediğiniz sürece tüm çarşıda cayır cayır çekiyor. Hattı kaybetmemek adına telefon ayarlarınızdan Vodafone’u tek operatör yapmanızı tavsiye ederim. Turkcell maalesef o kadar iyi çekmiyor.

Meis’ten başka bir kare

Yerleşim yeri çok küçük, bir uçtan diğer uca en fazla 15 dakikada yürüyebilirsiniz. Merkez koyda bu süre 10’u geçmez. Tabii bu kadar küçük yerde kalacak yer de sorun. Bizim anladığımız merkezde sadece iki otel var, diğer seçenek yerel evlerin pansiyon olarak kiralanması. Biz pansiyon yerine oteli tercih ettik ama 1 ay kala rezervasyon yaptırdığımızdan normal oda bulamadık ve mecburen suit oda tuttuk. Fiyatlar ucuz olduğundan suit oda fiyatı, Kaş’taki en alt sınıf odadan biraz daha pahalıya denk geldi. Bunu belirtme amacım, Meis’te kalmayı düşünenlerin 1.5-2 ay önce rezervasyon yapmasının daha iyi olacağını belirtmek.

Bu arada Kaş’tan gelenlerin çoğu günübirlikçi. Çünkü cuma ve cumartesi birden fazla sefer mevcut ve aşağıda detaylandıracağım gibi Meis’i gezmek birkaç saat sürüyor zaten. Günübirlik gelirseniz kalma sorununuz ortadan kalkar.

Meis’te Otel, Deniz ve Gezme

Biz iki gece, Poseidon Hotel’de kaldık. Otel, 10 civarında ayrı kasaba evinin birleşiminden oluşuyor. Resepsiyon, merkezdeki binanın alt katında yer alırken kahvaltı da onun önündeki sokakta yapılıyor. Bu bakımdan gayet otantikti. Yukarıda yazdığım üzere biz suit odada kaldık ve bunun getirdiği bir tasarım hatası vardı odada. Şöyle ki odada kapalı havuz var ama suyu durgun olduğundan zaten girmeye hiç yeltenmedik. Ama şık olsun diye yatağı, havuz seviyesinde gömme yapmışlar. Yani yatmak için ufak bir merdiven çıkıp yerin içine gömülmüş yatağa devrilmeniz gerekiyor. Yatmak ve kalkmak bayağı meşekkatliydi. Ayrıca klimanın dengesizliği dışında (ya çok gürültülü bir şekilde soğutuyordu ya da çok sıcak oluyordu) oda, yeterliydi denilebilir. Kahvaltısı gayet iyiydi, personel güler yüzlüydü.

Meis’te şezlongta uzanırken manzara

Deniz için birkaç seçeneğiniz var. Çoğu insan kendisine özel veya tanımadığı insanlarla küçük tekne kiralıyor. Bu şekilde adanın güneyindeki mağaraya ve merkezin biraz uzağındaki ufacık bir adaya konumlanmış beach’e gidebilirsiniz. Biz bunu tercih etmedik. İkincisi merkezdeki yan koyda işletmesi bulunmayan bir sahil var. Buradan ücretsiz girebilirsiniz. Biz otelin merkez koydaki birkaç şezlongunda pineklemeyi tercih ettik, yani merkez koyda girdik ki çok tekne geçişi olmadığından rahatlıkla keyif yapılabiliyor. Deniz, Kaş’taki gibi gayet güzel ve tenha.

Ada küçük olduğundan yapılabilecekler çok kısıtlı. Gündüz denize girmek tek mantıklı aktivite. Diğer türlü merkezi tamamen arşınlamanız bile –tepe çıkma-inme dahil- 1 saati geçmez. Tüm çarşı, kafe ve restoranlar merkez koyda. Kasabanın -görebildiğimiz kadarıyla- tek marketi, koyun tam ortasında ve hafif içeride kalıyor. Türkiye için süpermarket ancak denilebilir ama içerik fena değil.

Restoran-kafe olarak önereceğim bir yer yok, hepsi az çok aynı ürünleri, benzer hizmetle sunuyor. Akşam yemeği için gündüzden rezervasyon şart gibi ama biz, en yoğun zaman olan cumartesi akşamı için zor da olsa masa bulabildik. Tipik Yunan hizmeti burada da var. İyi ürün, bilhassa taze ve bol porsiyon deniz ürünleri, güleryüzlü hizmet ve makul fiyat. Sizi hayatında tek sefer görecek olsa da kazıklamaya çalışan kimse yok, en azından biz karşılaşmadık.

Meis’te bir akşam yemeği

Kaş’ta Otel, Deniz ve Mekânlar

Geçen sefer kaldığımız otelde bir sürü sorun yaşadığımızdan yenisini aradık tabii ve bu sefer memnun kaldık gayet. Bianca Beach & Hotel, adından anlaşılacağı gibi aslında bir plaj işletmesi. Kaş’ta Yarımada’da bulunan Hidayet’in Koyu’nu kapamış. Koyun adı neden böyle bilmiyorum ama eskiden koyda, gözleme yapan ufak bir işletme varmış sadece.

Otelde kahvaltı yeri

Otelde büyük bir bina yok, plajın hemen arkasında birkaç odalık ufak yapılar var. Odadan genel olarak memnun kaldık, ilk gün klimada sorun çıkınca bir üst sınıf odaya terfi ettik hatta. Ama ilk odada da tek cam ve kapının, veranda kapısı olması dışında dezavantajı yoktu. İşletmenin en güzel tarafı, otel müşterileri için ayrı bir koy olması ve bu koyda her oda için loca bulunması. Deniz zaten enfes, sessiz sakin tüm gün yatmak için birebir. Otelin kahvaltısı da gayet güzel, işletmenin kafesinde serpme olarak sunuluyor.

Zaika’da mezeler

Yemek olarak yeni arayışlara gitmedik. Önceki seferde de gittiğimiz iki mekânı tekrar ziyaret ettik. Ruhi Bey’in Meyhanesi yine iyi mezeleri ve ara sıcaklarıyla bizi mest etti. Yeteri kadar ilgi görmemesi eşimle beni üzüyor maalesef. Kaş’ın favori kebapçısı Zaika Ocakbaşı, yer değiştirmiş. Merkezdeki -bence salaş olduğundan daha sevimli olan- eski yerinden Yarımada’da bir villaya taşınmış. Yeni yer son derece şık ama Yarımada’da olmasına rağmen masaların çok azı denizi görebiliyor ve hava kararınca o manzaranın da anlamı kalmıyor. Servis ve yemekler gayet iyiydi ama Ruhi Bey kadar keyif alamadım mesela. Rezervasyon için en az 1 hafta öncesinden aramanız gerekiyor. İşin ilginci bu kadar kasıntı bir yere göre hesap gayet uygun geldi. Daha önce gitmeyenlere önerebileceğim bir mekân ama ben üçüncüye gider miyim bilemiyorum.

Kekova Deniz Turu

Önceki gelişimizde erken kalkmak zor geldiğinden gitmemiştik. Bu sefer kararlıydık ve ne kadar başka bir deneyim olduğunu bizzat gördük. Kaş’tan kalkan da tekneler var ama Kekova olayı bambaşka. Zaten merkezde çoğu yerde bu turun pazarlamasını görüyorsunuz. Tekneler arasında hizmet farkı olduğunu pek sanmıyorum.

Tur, Kaş merkezden otobüse binerek başlıyor. Yaklaşık 1 saat süren bir yolculuk sonrası Üçağız köyüne varıyorsunuz. Bu bölge, konumundan dolayı antik çağlardan beri kullanılan ve birbirlerine çok yakın birkaç Likya antik kentini barındıran çok özel bir yer. Üçağız da araba yolunun ulaştığı bölgedeki nadir yerleşimlerden. Zaten vardığınızda köyün ekonomisinin, tekne turizmi üzerine kurulduğunu göreceksiniz. Otobüsten inip doğrudan tekneye biniyorsunuz.

Kekova Adası’ndan bir antik liman kalıntısı

Bölgenin konumu, karaya paralel uzanan Kekova Adası sebebiyle özel. Adanın iki ucundan girilen iç deniz, bin yıllardır gemilere ve teknelere doğal bir liman oluşturuyor. Türkiye’nin Akdeniz’deki en büyük adası da olan Kekova üzerinde Likya zamanında bir kent de bulunuyormuş. Ama bölgedeki çoğu antik kent gibi, MS ilk yüzyıllarda gerçekleşen birkaç şiddetli deprem adadaki yaşamı bitirmiş. Bunun esas sebebi, depremlerin kent limanlarını su altına çökertmesi. Liman kalıntılarına bu yüzden dalarak bakabiliyorsunuz.

Ayrıca bin yıllardır aktif deniz ticareti yapılan Akdeniz’deki nadir korunaklı doğal alanlardan biri de bu bölge. Birbirine yakın bu kadar çok Likya kenti bulundurmasının sebebi de, ticaret yolu üzerinde önemli bir konum olması. Bu özelliğini hâlâ koruduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şöyle ki 1913’te Rauf Orbay’ın komuta ettiği kruvazör dinlenmek ve peşindeki gemileri atlatmak için bölgedeki bir koya demirlemiş. Günümüzde bu koy, kruvazörün adına ithafen Hamidiye Koyu olarak anılıyor ve kruvazörün denizcileri tarafından kayalara çizilen Türk bayrağı hâlâ görülebiliyor.

Bölgedeki antik kentler ve diğer güzellikleri merak edenleri Ümit Işın’ın Anadolu Arkeolojisi belgesel dizisini öneririm. Şu anda TRT’nin Tabii platformundan ücretsiz izlenebilen dizinin birkaç bölümü (72. ile 78. bölümler arası) sırf bu bölge hakkında.

Tekne, yaklaşık 5-6 saat boyunca Kekova-Üçağız çevresindeki koylarda geziyor. Denizin harika olduğunu yazmam gereksiz ve gün boyunca girince doyuyorsunuz gerçekten. Turun karaya çıkılan tek ziyaret yeri Likya zamanındaki adı Simena olan Kaleköy. En az 2500 önce kurulan kent, aynı zamanda kesintisiz olarak yerleşime devam edilen bölgedeki tek Likya şehri. Kentin kara bağlantısı olsa da araba yolu yok, yani ulaşımı tamamen deniz üzerinden yapılabiliyor. Rahmi Koç’un da ikamet ettiği yerleşim tamamen sit alanı ve yaşayanlar hemen hemen Likya dönemindeki evlerde oturmaya devam ediyorlar.

Kaleköy

Tekne burada 1 saate yakın duruyor ama tüm kent sarp kaya ve merdiven inerek çıkarak kent içinde bir yerden bir yere gidebiliyorsunuz. Normalde Kaleköy’ü gezmek çok isterdim ama terlikle olduğumdan pek hareket edemedim. Eşim de bensiz tırmanmak istemedi. O yüzden 10 dakika boyunca çok küçük bir alanı dolaşıp geldik. Kentin tepesinde müze olarak girilebilen bir kale ve yanı başında binlerce yıldır ibadet yeri (önce pagan tapınağı, sonra kilise, şimdi de cami) olarak kullanılan bir alan var. Anadolu Arkeolojisi’nde bu bölümü izlediğimde hayran kalmıştım, Ümit Işın 10 yıl öncesine kadar minare bile yapılamadığından cami bahçesinde bulunan açık minareyi göstermişti ki eskiden Anadolu’da daha çok kullanılan bir uygulamaymış.

Bir daha geldiğimde sırf gezebilmek için spor sandaletlerimi de getireceğim. Zaten bu tekne turundan bıkma ihtimaliniz pek mümkün değil. Türkiye’nin cennet köşelerinden biri, bu bölge.

Yazı biterken…

Bir Kaş tatilinin kötü geçmesi gibi bir olasılık çok zor. Yazın ortasındaki yoğun dönemde gelmediğiniz müddetçe gayet sakin bir tatil yöresinde, harika bir deniz ve iyi yemek mekânlarıyla rahatlatıcı bir zaman geçiriyorsunuz. Tek seferliğine Meis de güzel bir opsiyon ama Kaş’ta çok daha fazla güzellik ve farklı seçenek var.

Fotoğraflar: Damla Kotiloğlu & Artun Bötke

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın