Başlangıç > film eleştirisi, popüler > The Dark Knight Rises

The Dark Knight Rises

Öncelikle yazıyı filmden sonra okumanız tavsiye ediyorum çünkü yanlışlıkla da olsa filmden tüyo verip zevkinizi kaçırabilirim. Ama izlemeyenlere tavsiyem şu, önce mutlaka Batman Begins‘i izleyin, daha önce izlemiş olsanız bile.

Filmi beğendiğimi söyleyerek yazıya gireyim. Gerçekten sinemada izleyebileceğiniz, hele günümüz koşullarında, nadide filmlerden. Çünkü hem altyapı olarak iyi, hem de son derece keyifli. Şimdi de yavaştan filmi analiz edelim.

The Dark Knight Rises‘a tek film olarak bakmamak gerek. Çünkü önceki iki filme tamamen bağımlı olan, onlardan aldığı dinamikleri devam ettiren, dahası onların izinden çıkmayan bir film izliyoruz. Bu yönden, eğer ille de tek film olarak bakmak konusunda ısrar ederseniz, ilk iki filmin gerisinde kalıyor. Ama bu, kötü, hatta vasat olduğu manasına gelmesin. Son derece zekice yazılmış bir senaryo var karşımızda. Film, sadece kadın karakterlerini oturtma konusunda sıkıntı çekiyor ve böylece kusursuzluğuna gölge düşürüyor açıkçası. Ama genel tablodan bakınca son derece gösterişli bir iş, sanat eseri gördüğümüzü söyleyebiliriz.

Ayrıca bu filmdeki diğer bir eksik de, The Dark Knight gibi aksiyon/süper kahraman sinemasını yendien tanımlamış bir filmin ardından normal tür kalıplarına geri dönmesi. The Dark Knight‘ın efsaneliği, tür kalıplarını kırıp yeniden döşemesinde yatıyordu. Joker gibi bir karakter yaratıp, filmin omurgasını ona göre oturtan Nolan, bu filmde ise alıştığımız süper kahraman filmi kalıplarını kullanıyor:

Kahraman kendi dünyasında yaşarken uzakta gördüğü bir tehdit ile normal hayata geri dönüyor. Ama kendi kibrinden ötürü düşüşe geçiyor. Sonra nerede hata yaptığını bulup kendini toparlayıp son anda durumu kurtarıyor. Hatta kendini feda ediyor (?). Bu hikaye omurgası, daha önce de birçok sefer kullanılmıştır (hatta birkaç Superman filmi bu omurgadan gider). Nolan’ın zekası, bu omurgaya kendi öğelerini yerleştirmekle  ortaya çıkıyor:

Nolan, ilk iki filmde kurduğu Batman evreninin tüm öğelerini ince dokunuşlarla bu omurgaya, üstelik hiç sırıtmadan, yerleştirerek yapacağı en iyi hamleyi yapıyor. Çünkü belli ki Nolan’ın (öncelikli) amacı, The Dark Knight‘ı da geçecek tekil bir film yapmak değil; unutulmayacak bir üçlemeye son noktayı koymak. Amacına da kesinlikle ulaşıyor. İleride belki kimse “Bir The Dark Knight Rises filmi vardı, efsaneydi!” demeyecek ama defalarca The Dark Knight Triology‘yi izleyecek!

Diğer bir deyişle Nolan tıpkı The Godfather, Bourne, Star WarsThe Lord of the  Rings‘te olduğu gibi sinema tarihine unutulmayacak bir üçleme armağan etmiş oluyor. Bu da, hiç kolay elde edilemeyecek bir başarı.

Şimdi de filme Batman evreninden bakalım. Bane karakterine çok özenildiği aşikar, hele Joker gibi bir efsane karakterden sonra! Hikayesi çok ince oluşturtulmuş, üzerine çalışılmış ve ortaya akılda yer eden, Gotham’ı en az Joker kadar zor durumda bırakan bir karakter yaratılmış. Joker kadar akılda yer edici olmasa da güçlü bir kötü karakter. Diğer taraftan filmin tek zayıf yönü olan kadın karakterler, bu ince çalışmanın yanında çok zayıf kalıyor. Selina Kyle karakteri tüm üçlemedeki motivasyonu, geçmişi belli olmayan tek karakter olarak çok sırıtıyor. Miranda Tate karakterinin sorunu ise, amacının (hikaye gereği normal olsa da) çok  geç açıklanması ve dolayısıyla başlarda öykünün içinde çok eğrelti durması. Ama Anne Hathaway de Marion Cotillard da yerinde performanslarıyla karakterlerine samimiyet katabilmişler, mesela The Dark Knight‘ın tek sorunu Maggie Gyllenhaal’un bunu yapamamasıydı! Filmin sonunda daha da önem kazanan Blake karakteri ise sağlam oluşturulmuş ama tıpkı çizgi romanda olduğu gibi Batman’in yanında ezik ve hatta gıcık kalıyor. 😀

Toparlarsak, ilk iki filmi ağzı sulanmış halde izleyen seyirciler, hayatları boyunca unutamayacakları bir üçlemenin son düdüğünü de yine ağızları sulanarak izleyecekler. Ama Batman Begins‘ten beri “Süper kahraman dediğin biraz gerçek dışı/pastiş olur, Nolan da işi abartmış!” diyen kesimin yine burun kıvıracakları bir film çıkmış. Bence sinemada kesinlikle izlenilmesi şart olan, kaçırılmayacak bir film.

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: