Tamam mıyız ve Normal (!) İnsanın Engelli Algısı
Engelli olmamla ilgili pek yazmam çünkü bu konu hakkında ne yazsam duygu sömürüsü gibi geliyor bana. Lakin bazen de yazasım geliyor çünkü bu konudaki algının ne kadar çiğ olduğunu görüyorum. İster istemez açıklamak istiyor, bağırmak, haykırmak istiyorum. Neyi derseniz, yardım etmeye çalışırken aslında tam tersini yapma durumundan. Aslında bahsedeceğim olgu, engellilikten çok insanlığın acınasılığı hakkında bana göre.
Çağan Irmak, ülkemiz sinemasında sevdiğim az sayıdaki yönetmenlerden biri. En başta samimidir, seyirciye ayak yapmaz, kötü film yapsa bile bir derdi illa ki vardır. Bu akşam da Irmak’ın yeni filmine gittim, çoğu zaman olduğu üzere ilk gününde ve gözü kapalı. Fakat Tamam mıyız en kötü işi. Çünkü bu sefer, derdiyle yaptığı tür sineması arasında ciddi bir fark var. Irmak, popüler sinema yapıyor ama bunu olduğunca gerçekçi ve eli yüzü düzgün şekilde yapıyor (bu filmi ayrı tuttuğunuzda). Genelde anlattığı konular da bu türe uyan konulardır; melodramatik ilişkiler, aşklar, masalsı durumlar, vs. Lakin bu sefer çok gerçek, hayatın içinden bir olgu anlatmaya çalışmış. Üzgünüm ama hayatı popüler dille anlatamazsınız, anlatmaya kalkarsanız böyle havada kalır.
Irmak’ın anlatmak istediği olgu görünürde basit ama içi çok kompleks: Biri gay, biri fiziksel engelli iki gencin birbirlerine tutunarak hayatta kalma durumu. Gay karakterimiz, Temmuz, bohem bir hayat yaşayan bir heykeltıraş. Hayata sadece kendi gözlerinden bakan ve onu bir masal gibi gören, bu yüzden de filmin başında sevgilisinden tekmeyi yiyen biri. Irmak, Galata/Cihangir civarlarında yaşayan bu karakteri çok iyi bildiğinden filmi onun üzerine kurmuş ve bu konuda aşırı uçlar hariç sıkıntı çekmemiş. Lakin olay, diğer karaktere yani varoşta yaşayan kolları ve bacakları olmayan İhsan’a gelince Irmak hemen duvara tosluyor. Çünkü kendisinin bir engelliyi adam akıllı incelemediği hatta konuşmadığı çok bariz. Tamamen kafasındaki imgeye göre bir karakter çizmiş. İhsan karakteri, bir sürü ikilemle dolu, gerçek dışı bir tip. (Aslında Temmuz’da da ikilemler var ama oraya girmeyeceğim.) Irmak’ın derdi asla İhsan’ı anlamak değil, İhsan sadece Temmuz’un bunalımdan çıkması için kullanılan bir araç. O yüzden de İhsan’ı anlatmakla zaman kaybetmiyor, “Beni zaten elinde patlamış mısırlı seyirci izleyecek, onun kafasında bir engelli algısı vardır, oturtur.” diyor ve filme devam ediyor.
Bence filmin en büyük gediği burası ama ne yazık ki Irmak bununla da yetinmiyor. Gerçek dışı bir karakter yarattığından onun üzerine kurması gereken hikaye de gerçek dışı oluveriyor. Filmi düz izlediğinizde pek sırıtmasa da, hikayeyi biraz kurcalayıp sorular sorduğunuzda hikaye sapır sapır dökülüyor. Böylece elinizde, iki farklı bireyin kendilerini keşfedip hayata sarılması hikayesi yerine şımarık bohem sanatçının bunalımdan çıkması kalıyor. Tam bir popüler film hikayesi. Ama arada olan yine engellilere oluyor. Sözde normal insan, onlara yardım etme bahanesiyle (filmin engellileri ne kadar gerçekçi anlattığını yazanlar/iddia edenler/savunanlar çıkacaktır lakin yaptığı kafalardaki klişe algıyı daha da sabitleştirmekten başka bir şey değil) kendi kıçını kurtarmaya çalışıyor. Her zaman olduğu gibi. Sadece tek bir örnek vereceğim; Temmuz İhsan’a hayatta en çok yapmak istediğini soruyor ve İhsan da yüksek bir yere çıkıp “Ben dünyanın kralıyım!” diye bağırmak olduğunu, söylüyor. Sözün gerçekten bittiği yer yani!
Temmuz’da Deniz Celiloğlu arada bocalasa da yine karakterin doğallığını yansıtabiliyor. İhsan’da ise Aras Bulut İynemli tıpkı Irmak’ın yazdığı karakter gibi havada bir oyunculuk sergiliyor. Ani ruh değişimlerini o kadar sert veriyor ki İhsan’ı robot sanabilirsiniz. (“Şimdi üzülmem lazım! O zaman suratımı asmam gerek! Ne yapıyorduk? Ha, kaşlar inecek, dudaklar büzülecek.”) Ayrıca aşırı bir müzik kullanımı (kendinizi gerilim filminde sanabilirsiniz) ve aşırı temiz bir sanat yönetimi göze batıyor. Filmin dengesizliği her tarafından fışkırıyor yani. Çağan Irmak gibi Türkiye’nin en iyi teknik ekibine (aynı ekibi Nuri Bilge Ceylan kullanıyor, düşünün!) sahip bir yönetmenden daha güzel işler beklemek hakkımız bence. Tabii engellileri birer insan gibi görebilirsek, fena olmaz hani! Ne dersiniz?
Son Yorumlar