Arşiv

Posts Tagged ‘Reha Erdem’

!f 2013 Filmleri

21/03/2013 2 yorum

Festivalin üzerinden bayağı süre geçti ama ancak yazacak zamanı bulabildim. Normalde !f, daha deneysel takıldığı için en fazla 1-2 filme giderdim. Ama bu yıl, AFM’den CineMaximum’a transfer olduklarından (aslında zorunlu bir geçiş bu, geçtiğimiz yıl Mars Group ile AFM birleşip CineMaximum’u ve dolayısıyla ülkenin en ciddi tekellerinden birini oluşturdular!) herhalde daha genel akıma hitap ettiler. Oscar adayları ve geçen senenin isim yapmış bağımsız yapımları programda göz doldurdu. Hatta ilk defa, ünlü bir Türk yönetmenin Türkiye galasını gerçekleştirdiler. Bakalım önümüzdeki yıllarda nasıl devam edecekler…

20 Little Films [Çeşitli – 2012]

David Lynch’ten Leos Carax’a, Apichatpong Weerasethakul’dan Jean-Luc Godard’a dünyanın önde gelen (genelde festival takipçilerinin bildiği) yönetmenlerinin 2012’de Venedik Film Festivali için hazırladığı 20 kısa filmden oluşan bir seçki. Çoğunu oldukça saçma ve manasız bulduğumu ifade etmeliyim. Sonuçta büyük egoların yaptığı 2-3 dakikalık filmlerdi. Birkaç tanesi fena değildi. En iyisi ise Leos Carax’a ait olandı, oldukça sürreal ve çarpıcı bir çalışmaydı ve 1 dakika bile sürmedi!

Sans Soleil (Güneşsiz) [Chris Marker – 1983]

Sans_Soleil

Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz ünlü sinema sanatçısı (adını sadece sıkı sinemaseverler bilir, çünkü sadece deneysel çalışırdı ama günümüzün çoğu yönetmeni ona hayrandır) Chris Marker’ın en bilinen ikinci çalışması (ilki La Jatee‘dir). Marker gerçek bir sanatçıydı çünkü bilinen formatlarda çalışmazdı, ısrarla farklı ve tabu yıkan işler yapardı. Sans Soleil de bir belgesel gibi gözükse de o formattan ayrılan özellikleri var. Bir kere anlatıcısı kurgusal ve bu kişi, başka bir kurmaca kişinin izlenimlerini bize aktarıyor. Aslında Marker’ın kendi izlenimleri bunlar. Japonya ve Afrika’daki günlük hayat üzerinden hayata dair izlenimler aktarıyor. Bu sırada Hitchkock ve T.S. Elliot gibi kişiler üstüne de yorumlar yapıyor. Son derece garip, eşsiz ve düşündüren bir yapım. Daha fazlasını oku…

Kosmos

Yaklaşık 1 ay önce Hayat Var’ı izlemiştim. Tek kelimeyle benzersiz bir deneyimdi. Sıkıcıydı ama yeni ufuklar açıyordu, çok bariz. Kosmos ise hem benzersiz bir deneyim hem de sürükleyici bir film.

‘Deneyim’ kelimesini bilerek seçtim çünkü bazı filmlerde ‘izleme’ kavramı yaşadığınız duygu yoğunluğunu tam olarak karşılamaz. O zaman aralığında yaşadığınız şey daha başkadır. Bir deneyimdir. Hayata dair bir şey daha öğretir o film. Sizi tecrübelendirir. Tıpkı hayatın başka bir anı gibi. Normalde bir film size hiçbir şey katmaz. Sadece eğlendirir. Farklı bir hayatın bir kesitine belli bir süre boyunca dahil olmanızı sağlar. Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse benim de kilometre taşı saydığım Avatar böyledir. Kimse o filmden çıkınca hayata bakış açısının değiştiğini söylemez (yada ben rastlamadım). Ama bazı filmler sizi etkiler, sarsar deyim yerindeyse. Bu sarsma görsel efektlerden ötürü olmaz, hayata bakışınızda yeni bir açı daha gösterdiği içindir.
Daha fazlasını oku…

2010’da Türk Sineması

Hepinizin bildiği üzere son yıllarda Türk sineması her anlamda ciddi bir atağa geçti. Bir taraftan film sayısı inanılmaz artıyor, her ne kadar çoğu saçma sapan olsa da. Diğer taraftan izlenilebilecek film sayısı da artıyor, bunların kalitesi de. Çünkü o saçma sapan filmler de film ve istemeyerek de olsa sinema sektörünü geliştiriyorlar. Bu da aralarından çıkan kaliteli filmleri arttırıyor. Diğer deyişle, ne kadar saçma sapan film çekilirse o kadar kaliteli film izleyebiliriz.

2010’un başlangıcından itibaren yeni filmlerden 5’ini izledim. Bunlardan birkaçı 2009’un fakat ben ancak fırsat yakalayabildim. Başlayalım:

Yahşi Batı

Valla açıkçası içinde Cem Yılmaz’ın olduğu filmlerden bir tek Her Şey Çok Güzel Olacak’ı beğeniyorum. Gerisini her biri başka bir sebepten olmak üzere beğenmedim. Mesela G.O.R.A.’da hiç gülmedim, keza AROG da bir iki sahne hariç çok eğrelti geldi bana. Hokkabaz’ı klasman dışı tutuyorum, ne idüğü belirsiz bir filmdir bence.

Yahşi Batı ise içlerindeki (kendi yazdıkları arasından) en iyisi bence. İyi bir film mi? Hayır. Ama bu 4 film arasında en iyisi. Yılmaz, anlatmak istediğini anlatmış bence ama hala bunu sinematografik yapamıyor. Hala TV estetiğine ve anlık şakalara yaslanıyor. Ama bunu giderek daha sinemasal hale getiriyor, tabii önünde de çok yolu var.

Ben Cem Yılmaz’ın kendi The Hangover’ını çekeceği günleri bekliyorum ve bu arada çok uzun yıllar olsa da olacakmış gibi duruyor.

Son olarak Ömer Faruk Sorak gözümden çok düştü. Sınav’dan sonra Cem Yılmaz’ı kastederek bir daha star filmi yapmayacağını açıklamıştı. Paşalar gibi yapıp, tükürdüğünü yaladı!

Oyuncular: Cem Yılmaz, Ozan Güven, Zafer Algöz, Demet Evgar, Özkan Uğur, Bünyamin Durgut, İştar Göksever, Graham Hoadly, Yılmaz Köksal – Görüntü Yönetmeni: Mirsad Heroviç – Müzik: Ozan Çolakoğlu – Senaryo: Cem Yılmaz – Yönetmen: Ömer Faruk Sorak – **
Daha fazlasını oku…