Arşiv
Sinema Sinema
Kokuriko-zaka Kara (From Up on Poppy Hill) [Goro Miyazaki – 2011]
Büyük anime ustası Hayao Miyazaki’nin senaryosunu yazıp oğlunun yönettiği film, yine yürekleri ısıtıyor. Alışık olduğumuz üzere, yine ergenliğe girmek üzere/yeni girmiş bir kızın hikayesini izliyoruz. Babası küçükken ölmüş, annesi de uzaklarda olan Umi, okuldan kalan tüm zamanlarında ev işi yapıyor. Umi’nin Shun’a aşık olmasına paralel olarak okuldaki dernek binasını kurtarma projesini ve Shun ile Umi’nin bilmedikleri ortak geçmişlerinin ortaya yavaş yavaş çıkmasını da izliyoruz. Yer yer klişelere yaslansa da, Studio Ghibli’nin tüm animelerinde olduğu gibi, size çocukluğunuzdaki tertemiz, huzurlu ve sımsıcak sevinci tekrar yaşatıyor.
Iron-Man 3 [Shane Black – 2013]
İkinci filmiyle vasatlık sınırına gerileyen Iron Man serisi, şükür ki Shane Black sayesinde eski formuna geri dönmüş. Yine zeki, komik, küstah, kibirli ve çok zengin süper kahramanımızı seyrederken, fena halde keyif alıyoruz. Zaten bir yaz eğlencesinden tüm istediğimiz bu, değil mi? Peki, peki, 😀 ben biraz da mantık arıyorum. Iron-Man 3‘te o mantık da var. Bilhassa ortadaki kıvrak senaryo hamlesi çok hoş, filme ekstradan lezzet katıyor. İyi bir bifteğin yanındaki hafif yağlı jambon misali.
On the Road [Walter Salles – 2012]
Beat kuşağının en popüler romanlarından olan, Jack Kerouac imzalı (yarı!) biyografik romandan uyarlanan film, doğal olarak benim gibi dönemin hayranlarını kendine çekti. (Tabii Kristin Stewart’ın çıplak hali de mutlaka Twilight yeniyetmelerini çekmiştir lakin filmden bir şey anladıklarını zannetmiyorum.) 50’lerde uyuşturucu, alkol, seks, özgür düşünce (ve edebiyat) dolu bir hayat geçirip sonradan başta 68′ kuşağı olmak üzere bir sürü akımı/kuşağı/fikri/eseri etkileyen Beat kuşağı yazarlarının yollarda geçen hikayelerini ve tabii ki olgunlaşmalarını anlatıyor. 2 saati aşan film, yer yer sıksa da dönemi anlamak için bir kılavuz niyetinde. Yalnız benim yaptığım gibi, üzerine Fear and Loathing in Las Vegas‘ı izlemeyin, çok fazla geliyor. Daha fazlasını oku…
Oscarlıklar 2011
Oscar adaylarının açıklanmasına kısa süre kaldı. Her yıl olduğu üzere, yine adaylar az çok belli aslında. 1-2 sürprizden fazlası olmuyor artık. Çünkü her şeyin pazarlama üzerinden döndüğü bu sektörde, en fazla pazarlanan film en iyi olacak yine.
Oscarlıklar 2009
Her ocak ayında olduğu gibi ödül sezonuna girdik. Önümüzdeki günlerde Altın Küre kazananları açıklanacak, hemen ardından Bafta ve Oscar adayları ilan edilecek. Muhtemel adaylar da DVD-screen (filmlerin ödül komitelerine gönderilen DVDlerinin kopyaları) olarak internete düşmeye başladı. 2-3 aday hariç çoğunu izlemeyi başardım. Hala izlemediğim, 1-2 adaylık filmler de var listemde, Che gibi.
Hepsini sırayla izleyince teker teker yazı yazmak zor geliyor. O yüzden tek vuruşta yazmak istedim. Aslında hepsine ayrı birer makale gerek, hepsi de kaliteli filmler sonuçta.
Daha fazlasını oku…

Son Yorumlar