Arşiv
Filmekimi 2013 Yorumları
Enough Said [Nicole Holofcener – 2013]
Dünya nüfusunun yaş ortalamasının giderek artması, doğal olarak film yapımcılarını da bu yeni piyasaya film yapmaya itmeye başladı, son birkaç yıldır. Artık yılda 2-3 film, bu hedef kitlesine yönelik yapılıyor. Açıkçası bu filmler, belli bir kalitenin altına da düşmüyor çünkü hedef kitle zaten belli bir seviye istiyor. Enough Said, tam bu tür bir film.
Çocuklu ve boşanmış olan bir masöz olan Eva, aynı anda hem yakın bir arkadaş hem de yine dul ve boşanmış bir erkek arkadaş edinir. Yalnız yeni arkadaşının eski kocasının, yeni erkek arkadaşı olduğu ortaya çıkınca olaylar da karışmaya başlar. Zaten kendini kanıtlamış oyuncular olan Julia Louis-Dreyfus, James Gandolfini ve Catherine Keneer’ın karşılıklı döktürdüğü film, gerçekten yapabileceği her şeyi yapıyor. Komik, falsosuz, temposunu kaybetmeyen ve kararını bilebilen bir film. Lakin yapısından ötürü kendine ait bir çekiciliği yok ya da ben yaşımdan ötürü bu çekimi yaşayamadım.
Heli [Amat Escalante – 2013]
Bu yılki Cannes’da En İyi Yönetmen ödülünü alan Meksika yapımı film, gecekonduda yaşayan bir ailenin derin devlet ve uyuşturucu çetelerinin arasında ezilişini aktarıyor. Senaryosu oldukça basit, heyecansız ve temposuz olsa da gücünü gösterdiklerinden ve onları gösterme şeklinden alıyor. Şiddeti ve bireyin devlet/çete/polis/asker zulmü altındaki zaruri ezilişini, dolandırmadan ve gerçekçi (hatta bazen fazla gerçekçi) olarak gösteren Heli, iyi bir yönetmenin filmini nasıl yükseltebildiğinin tezahürü.
La Vie d’Adéle (Blue is the Warmest Color) [Abdellatif Kechiche – 2013]
Cannes’ın en çok konuşulan ve en büyük ödülünü de (Altın Palmiye) kapan film, çok hassas bir yapıya sahip. Çünkü lezbiyen bir kızın bu eğilimini keşfetmesini, hayatının aşkını bulmasını, bu ilişkisini ve ötesini tüm detaylarıyla anlatıyor. Lakin detay demişken gereksiz olanları değil, Adéle’in ilişkisini ve duygularını tamamen anlamamıza yarayan detayları kastediyorum. Bunları bazıları, mesela 15 dakikalık kesintisiz sevişme sahnesi, çoğu insan için kabul edilemez ve/veya dayanılmaz olabilir. Lakin benim hayatı anlamlandırma cümlem de olan “Hayat ayrıntılarda gizlidir.” önermesini ispatlayacak şekilde, bu detaylar karakterleri ve onların eylemlerini anlamlandırmamıza hizmet ediyor. Daha fazlasını oku…
Oscarlıklar 2011
Oscar adaylarının açıklanmasına kısa süre kaldı. Her yıl olduğu üzere, yine adaylar az çok belli aslında. 1-2 sürprizden fazlası olmuyor artık. Çünkü her şeyin pazarlama üzerinden döndüğü bu sektörde, en fazla pazarlanan film en iyi olacak yine.
Oscarlıklar 2010 – 3
A Serious Man
Coen Biraderler favori yönetmenlerimden bir çifttir. Çok zeki filmler yaparlar. Çok da gerçekçi. Ama bu gerçekçiliği öyle bir mizahla sunarlar ki kendinizi fantastik bir dünyada sanırsınız. The Big Lebowski, Raising Arizona ve Fargo’ya bu yüzden aşığımdır. Şimdi bunlara bir yenisi eklendi.
A Serious Man gerçek manada çok gerçekçi bir film. O kadar gerçekçi ki sinirleriniz bozuluyor. Sanırım gündelik kasaba hayatını Coenler kadar iyi yansıtan bir yönetmen çifti yok yada benim aklıma gelmiyor.
Film, 19. yüzyıl Polonya’sından bir meselle başlıyor. Bu oldukça absürd mesel, filmin tonunu da gayet iyi yansıtıyor. Sonrasında 60’lara geçiyoruz. Larry Gopnik (başka bir akıllara seza Coen adı), bir Yahudi kasabasında yaşayan orta halli bir matematik profesörüdür. Larry ilk sahnede muayene olmaktadır. Kendini kötü hissetse de doktor bir şey bulamaz. Eve gider. Çocukları kavga etmektedir. Yemek yerler. Ertesinde çalışırken karısı boşanmak istediğini, Larry’nin en yakın arkadaşıyla evleneceğini ve bunun için hahamdan özel izin almasını söyler (fikrini bile sormaz)! Sabah işe gider. Koreli bir öğrencisi Larry’den onu bırakmamasını ister, dahası rüşvet teklif eder, ötesi rüşveti kabul etmezse şantaj yapacağını ima eder. Bunun gibi kimi olaylar daha Larry’nin başına gelmeye devam eder. Larry ise oldukça sessiz ve sakindir. Sinirlense de öyle pasiftir ki öfkesini yansıtamaz bile.
Daha fazlasını oku…
Son Yorumlar