Başlangıç > Mühendislik, tarih > Ülkemizde Teknolojiye Bakışa Dair

Ülkemizde Teknolojiye Bakışa Dair

‘Teknoloji’ denilince insanın aklına genelde mekanik veya elektronik makineler geliyor. Fakat aslında teknoloji, insanın hayatı kolaylaştırmak adına yaptığı eylemlerin ve bunlara ait bilgilerin tümü. Dolayısıyla teknoloji tarihi, insanın da değil, atası olan bir primatın bir kemiği veya taşı alet olarak kullanmayı akıl etmesiyle başlıyor. Önceki bir yazımda da belirttiğim gibi araç yapabilen (yani teknolojisi olan) tek canlı türü insan değil lakin aynı zamanda düşünen, dil ve yazı gibi semboller kullanabilen ve de sosyalleşebilen tek tür olduğu için insanlık bugünlere gelebilmiştir.

Stanley Kubrick, ünlü başyapıtının başındaki o ikonik sahnede insanlığın teknoloji tarihini tek ‘kesme’de özetler

Tarihin başlarındaki bu anonimlik ne zaman millet/şirket/kişi tekeline girdiği ayrıca tartışılmalı ama ülkemizde hemşehrilik kavramı ilginç şekilde bu konuda da ana faktör. Orta Asya’daki atalarımızın geliştirdiği askeri teknikleri hâlâ gururla anlatıyoruz veya İslamî bir bilginin yazdığı ve Orta Çağ’da batıda da kullanılan bilim kitabını zikretmekten çok hoşlanıyoruz. Başka bir halkın yaptığı herhangi bir teknolojik gelişmeyi ise önce küçümsüyoruz, sonra da şüpheyle yaklaşıyoruz. Fakat bu gelişme (cep telefonu örneğinde olduğu gibi) işimize gelirse konfor duygusu, şüpheciliğe ağır basıyor ve koşulsuz şartsız kabulleniyoruz.

Yakın zamanda okuduğum için ve şaşılası biçimde günümüze benzettiğim için 1680-1699 arası gerçekleşen Osmanlı’nın Avrupa’daki savaşlarını örnek vereceğim. 17. asır, Osmanlı ile Avrupalı devletler arasındaki teknolojik makasın ilk açılmaya başladığı dönem.

Coğrafi keşifler başlamış, üniversite eğitimi ile matbaanın yayılması eşzamanlı olmuş, artan ticaret ekonomik bolluğa ile ilk finans enstrümanlarının (banka ve bono)1 gelişmesine sebebiyet vermiş ve bunlardan güç alan Avrupa, askeri teknolojisini geliştirmiş.

Diğer yandan Fatih Sultan Mehmet döneminde devlet düzenini oturtmuş, sonraki 100 yılda da fetihlerle zenginleştikten sonra her alanda yerinde sayan bir Osmanlı var.  17. yüzyılda Girit’in fethi 24 yıl sürüyor.2 Bunun gibi uzun süren seferlerin yanında, uğranılan bozgunlar devletin bir numaralı gelir kaynağı olan savaş gelirlerini eksiye döndürüyor. Bunun yanında farklı yerlerde ve zamanlarda çıkan isyanlar (ki rüşvet ve bozuk bürokrasinin yanında Küçük Buz Çağı’nın ana sebepler arasında olduğu düşünülüyor3) tarım ve ticaret gelirlerini azaltırken artan saray harcamaları maliyeye yük olmaya başlıyor.4

Bir 2. Viyana Kuşatması tasviri (Resim: Gragner)

Bu şartlar altında eski gücünün devam ettiğine inanan Osmanlı, 1683’te Viyana’yı kuşatıyor. Başarısızlıkla sonuçlanan kuşatmanın ardından Avusturya, tüm Avrupa’nın desteğini alarak hücuma geçiyor ve Osmanlı’nın gerileme devri böylece başlıyor. Yine aynı dönemde Rusya’nın Azak Kalesini alışı da konumuz açısından önemli. Bu devre kadar küçük bir beylik olan ve hatta Kırım Hanlığı’na düzenli vergi ödeyen Rusya, Çar I. Petro döneminde Avrupa’dan uzmanlar getirerek başta askeri olmak üzere tüm alanlara yatırım yapmaya başlıyor. Dönemin Osmanlı aleyhine olan politik havasını da kullanarak 1695’te kaleyi kuşatıyor ama alamıyor. Bu seferdeki hatalarını analiz eden ve de askeriyesini daha da güçlendiren Rusya, sadece bir yıl sonra hiç zorlanmadan kaleyi ele geçiriyor. Böylece hem stratejik bir kale elde ediyor, hem de doğrudan Osmanlı ile muhatap oluyor bundan sonra.5

Osmanlı bu 20 yıllık dönemden neredeyse hiç ders çıkarmadı, ilk modern askeri okulu kurması 1770’leri buldu ki bu ekolün etkisi için de bir yarım asır daha beklemesi gerekti. Bu zaman zarfında Avrupa makası iyice açarken Cumhuriyet’e kadar askeriye ve biraz da eğitim dışında başka alanlara bir yatırım yapılması düşünülmedi bile.

İşin daha vahimi, aradan geçen 400 küsur yılda teknolojiye bakış açımız maalesef pek değişmedi. Hâlâ kısa yoldan, emek vermeden, düşünmeden, kafa yormadan, tek seferde kazanç elde etmeyi ve bu kazançla dünyanın bize gıpta etmesini arzuluyoruz. Rusya’nın 1690’larda yaptığını 21. yüzyılda neden yapamadığımızı analiz etmemiz gerekiyor bence.

Aslında Rusya’nın yaptığı, günümüzde de AR-GE (teknoloji) projelerinde kullanılan sistematiğin aynısı:

  1. Bir hedef seç
  2. Bu hedef için çalışmaya başla: önce araştır, sonra tasarla ve ardından detaylara yoğunlaş
  3. Test et: Bir prototip geliştir ve bunun üzerinde bolca test yap
  4. Hatalardan korkma: Testler sırasında karşılaşacağın hatalardan korkma, onları iyice analiz et ve nasıl aşacağını bul; böylelikle tasarımını/projeni iyileştir
  5. Dökümante et: Yapılan hatalar ve onları nasıl çözdüğün başta olmak üzere tüm süreci belgele ki hedefini daha ileriye götürebil ve gelecek için somut bir çıktı bırak

Bizim maalesef bir türlü başaramadığımız kısım son üç madde. Bizde fikir çoktur ama ya bu fikirler icraata geçmez ya da karşılaşılan ilk veya ikinci engelde yarım bırakılır. Örnek çok gerçi de 1960’ların başındaki ünlü Devrim araba projesini hep sorunlu bulmuşumdur. İddia edildiği gibi ilk prototipin 4 ayda yapılabilmesi beni çok düşündürür. Ama esas “Benzin koymayı unuttuğumuz için başarısız olduk” sözünü çok garipserim. Böyle saçma bir hata için böyle iddialı bir proje çöpe atılabilir mi?6

Oysaki ülkemizin ihtiyacı olan tam da böyle yüksek katma değerli projeler. Çünkü bu ülke birkaç yüzyıldır dışa bağımlı ve bunu giderek azaltarak tersine çevirmenin tek yolu da dış pazara da hitap edebilen, bunun için de katma değeri yüksek ve inovatif projeler/tasarımlar üretebilmek. Bunu da yurt dışındaki örneklerin benzerlerini üreterek yapamayız, o zaman ya iç pazara mahkum oluruz ya da dış pazardaki getirisi düşük, vasat bir ürüne tamah ederiz.

Katma değerli projeler ve ürünler için uzun vadeli ve planlanmış bir strateji şarttır. Dünyadaki hiçbir insan, ulus veya şirket, çığır açan bir fikri, projeyi ya da ürünü bir anda geliştirmemiştir. Arkasında uzun bir hazırlık ve geliştirme süreci, bol hata ve başarısızlık vardır. İnsan doğal olarak sonuca odaklanmayı pek sever ama bir ürünün veya projenin hikâyesi de, en az sonucu kadar önemlidir.

Günümüzün en başarılı özel uzay şirketi SpaceX’in hatalarını anlattığı videolara hiç denk geldiniz mi? Sizce SpaceX şirketi özgüvensiz mi ki başarısızlıklarını da başarıları gibi yayınlayabiliyor? O başarısızlıklar olmasa bugünlere gelemeyeceklerini düşünüyor olabilirler mi acaba?

SpaceX’in hatalarını montajladığı video 🙂

Amacım ülkemi ve ülkemin insanlarını eleştirip “Bizden bir şey olmaz!” demek değil. Aradaki makas çok açık olsa da ben bunun gayet kapanabileceğini de biliyorum. Tarih okumamın sebebi biraz da bu. Okuduklarımdan yola çıkarak yapılanları nasıl iyileştirebileceğimizi düşünüyorum ve bunları pratiğe dökmenin yollarını arıyorum. Ben bir kişi olabilirim ama benim gibi insanlar olduğunu da biliyorum ve hep beraber güzel şeyler yapacağımıza da inanıyorum.

Örneğin bu yazının yayınlandığı tarih itibariyle 12.5 yıldır otomotiv AR-GE sektöründe çalışıyorum ve son 3.5 senesini de FEV Türkiye’de geçirdim. Ağustos 2021 itibariyle 10. yılını kutlayan FEV Türkiye; uluslar arası bir sürü katma değerli projeler içinde yer alıyor, edindiği tecrübeyle müşterilerine ve çalışanlarına daha iyi hizmet sunmasının yanında bu ülkenin gelişmesi ve kalkınması için de çalışıyor ve yeni yatırımlar yapıyor. Şahsen bu 3.5 yılda içinde çalıştığım uluslar arası projeler sayesinde hem kişisel deneyimimi arttırdım, hem yeni projelerde daha efektif ve hızlı olabildim, hem bu projelerden elde edilen maddi kazançla -minimal ölçekte de olsa- ekonomide dışa bağımlığı azalttım, hem de edindiğim tecrübeyi gelecekte ülkem için kullanabileceğim.

FEV Türkiye gibi şirketler sayesinde bu ülkenin daha ileriye gideceğini biliyorum. Yeter ki daha çok okuyalım, araştıralım, hata yapalım ve de bu hatalarımızdan ders çıkartarak7 yeni teknolojiler üretelim. Sadece şirketimiz ve ülkemiz için de değil, dünyamız ve üzerinde yaşayan tüm canlılar için.

Günümüz kapitalist sisteminde bir teknoloji ürünü/metodu/bilgisi belli bir kişiye/şirkete/ülkeye ait olabilir. Fakat tarihte de bunu yapan devletler yıkıldı ve bu yıkımlar teknolojinin yayılmasına, gelişmesine, birikmesine katkıda bulundu. Bugün kimse ilk kimin tekerleği düşündüğünü bilmiyor veya ‘sıfır’ın nasıl bulunduğunu. Oysaki ikisi de insanlığa mal olmuş ve yeni teknolojilerin gelişmesini sağlamıştır. Bizim de bu bilinçle gezegenimizin geleceği için çalışmamız gerektiğini düşünmekteyim. Bunun nasıl mümkün olacağı bir soru işareti olsa da yanıtı için çok uzun yıllar beklemeyeceğimizi de düşünüyorum.

1) Bu konuda Niall Ferguson’un Paranın Yükselişi: Dünyanın Finansal Tarihi (Çev.: Barış Pala, 2011, Yapı Kredi Yayınları) kitabını okuyabilirsiniz veya aynı akademisyenin yaptığı The Ascent of Money (2008) belgesel dizisini seyredebilirsiniz.

2) Devlet-i ‘Aliyye – Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar – II : Tagayyür ve Fesad (1603-1656) / Bozuluş ve Kargaşa Dönemi – Halil İnalcık- 2. Basım, 2016, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

3) Konu hakkında şu özet yazı okunabilir: https://www.tarihakli.com/celali-isyanlari-kucuk-buzul-cagi/

4) Halil İnalcık’ın Devlet-i ‘Aliyye – Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar – III : Köprülüler Devri (2. Basım, 2015, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) kitabının Mâliye kısmında ayrıntılı tablolar eşliğinde dönemin mâlî durumu incelenebilir.

5) a.g.e.

6) Bu paragrafı yazdıktan sonra haksızlık olmasın diye ufak bir araştırma yaptım. Maalesef elde güvenilir bir çalışma yok. En iyi kaynak 1985’te projede çalışan bir mühendisin, bir oda dergisi için kaleme aldığı yazı. Ama burada da projenin “ne kadar özgün olduğuna” (ki o 4 ayda iki ayrı motorun tasarlandığı, imal edildiği ve de test edildiği belirtiliyor) ve “iptal edilmesinin sebeplerine” yer verilmiyor. Şahsen bu sorgulamanın yapılmaması bile başlı başına soru işareti.

7) Yazıyı daha fazla şişirmek istemedim ama “mühendislikte hatalardan ders çıkartma”ya harika bir örnek gerçek bir hayattan esinlenerek Miyazaki’nin çektiği Kaze Tachinu/The Wind Rises‘tir (2013). Uçak mühendisi olan filmin başkahramanı prototip uçak her düştüğünde bezginlik ve merak karışımı bir duyguyla enkazı incelerken kendisine şunu soruyor: “Ben acaba nerede yanlış yaptım?” Bu sorgulama sayesinde Japonya’nın ilk özgün savaş uçağını tasarlıyor.

Kategoriler:Mühendislik, tarih Etiketler:,
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: