Rusya Macerası – 6: Irkutsk ve Baykal Gölü
(Bir önceki yazı için tıklayın)
Sabah 7 buçuk gibi Irkutsk’a gelmiştik. Gar çıkışında direkt bir taksiye binerek hostelimize gittik. Çünkü o yorgunluk ve çantalarla hosteli yürüyerek aramak istemedik. Irkutsk’ta taksilerde pazarlık yapılıyor. 300 rubleye anlaşıp hostele gittik.
Irkutsk şehir merkezinden bir görüntü
Hostelimizin adı Dobriy Kot’tu, manası ise Güzel Kedi. Bir hostelden daha çok, sevimli bir otele benziyordu. Girer girmez kaydımızı yaptırıp odaya geçtik. İçinde 3 tek kişilik yatağı olan, bir hostel için lüks sayılabilecek bir oda verdiler. Hostelden de odadan da pek memnun kaldık, zaten bir gece yattık sadece. Oda ücreti 2700 rubleydi (adam başı 54 TL). Tek dezavantajı şehir merkezine uzaklığıydı ki bu hususu ilerleyen paragraflarda okuyacaksınız zaten. Hemen birer banyo yapıp yattık. Bayağı uyumuşuz. Kalktığımızda saat 3’e geliyordu. Şehri keşfetmek için hemen kendimizi sokağa attık.
Irkutsk, Sibirya’nın en büyük kenti. Nüfusu yaklaşık 600 bin. Baykal Gölü’ne sadece 72 km mesafede, gölden çıkan Angara Irmağı’nın ikiye bölündüğü çatalda konumlanıyor. Tarih boyunca hep önemli bir yerleşim birimi olmuş çünkü hem Rusya’nın doğudaki hem de Çin Seddi’nin kuzeyindeki en büyük kent. Bizim ziyaretimizde oldukça sıcaktı ki yazın ortalama sıcaklık 18 derece. Ama kış ortalama sıcaklığı -18 dereceymiş, düşünmek bile insanın içini ürpertiyor. Biz tabii gayet şort ve T-shirtle dolandık ilk gün.
Hostelin biraz ilerisinden bir otobüse atlayarak (kişi başı 12 ruble) 10 dakikada merkeze indik ama asıl sıkıntıyı gece yaşayacaktık. Irkutsk şehir merkezi hiç ummadığımız kadar düzenli ve modern çıktı. Altyapısı oturmuş, geniş caddeler bulunuyor. En önemli 3 caddesinin adının Lenin, Marx ve Engels olması bize ilginç geldi. Cadde tabelalarında mutlaka Latin harflerinin de bulunması işimize bayağı kolaylaştırdı. Ayrıca turistler için hazırlanmış 2 rotanın tabela ve çizgileri her yerde karşınıza çıkıyor. Mavi ve yeşil hattın çizgilerini hemen her kaldırımda görebiliyorsunuz. Bunları takip ederek şehrin önemli yerlerine ulaşabiliyorsunuz. Biz kafamıza göre takılarak çevrede biraz yürüdük.
Irkutsk ana meydanındaki parkta
Trenden beri hiçbir şey yemediğimizi fark edince, gördüğümüz ilk düzgün lokantaya girdik. Don Otello Cinema Cafe’nin adı ve dekoru biraz şaşaalı da olsa aslında bir sinemanın cafe-restaurantı olarak hizmet veriyor. Ben önce bir Solyanha Çorbası, üstüne de Somon Fileto aldım. İkisi de biraz cafcaflı gelse de içleri boş değil 🙂 Gayet lezizlerdi lâkin genel olarak ortalama bir mekân olduğunu söyleyebilirim.
Sonrasında bilgi almak için yönümüzü Tourist Information’a çevirdik. Burası neredeyde şehrin öbür ucunda yer aldığı için, bahaneyle şehrin ana caddesi ve çevresindeki muhiti de görmüş olduk. Dikkatimizi çeken ilk şey, (üç erkek olmamız sebebiyle de) kadınların son derece güzel ve bakımlı olmalarıydı. Bir Rus geni gerçeği olduğu doğru ama hemen öncesinde ziyaret ettiğimiz St. Petersburg ve Moskova’da kafamı bu kadar çevirdiğimi hiç hatırlamıyorum. Hatta 2012’deki Stockholm ziyaretimde bile ortalamanın bu kadar yüksek olduğunu düşünmüyorum. İlk aklıma gelen, 3.5 günlük tren yolculuğunun bizi medeniyetin nimetlerinden uzaklaştırdığından bir yanılsama yaşadığımız oldu. Sonra da etrafa “Neden bu böyle?” gözlemleriyle bakmaya başladım (mühendislik mantığı: “Ters giden bir şey olursa veya olağan dışı bir durumla karşılaşırsan nedenini sorgula”). 3 günlük gözlemlerim sonucunda, olayın sadece güzellik olmadığını fark ettim. Hepsi gayet fitlerdi (yani spor yapıyorlar düzenli) ve şık giyiniyorlardı (şıklıktan kastım abiye değil tabii, kendilerine yakışanı giyiyorlardı). (Burdan itibaren erkekleri de kapsıyorum.) Hepsinin belli bir kültürü ve özgüveni vardı, bu gerçeği de dış görünüşleriyle bile belli ediyorlardı. Dünyada pek kimsenin adını bile bilmediği soğuk bir kasabada, algıları ve bilinç düzeyleri gayet yüksekti ve buna göre yaşıyorlardı. Bu durum, Irkutsk’ta beni şaşırtan en büyük unsur oldu.
Başka bir eski evin ön cephesi
Şehirde dikkat çeken ikinci öğe ise, eski evleri. Bunların çoğu terk edilmiş, virane hâlde olsa da güzellikleri ortada. Çok azının restore edilmiş olması üzücü. Yapı olarak Anadolu’daki cumbalı evleri hatırlatması bir tesadüf müdür, yoksa uzun yıllar öncesinden gelen bir bağıntı var mıdır bilemeyeceğim. Ama Irkutsk’ta gezerken bu evlere rastlamak oldukça hoş manzaralar yaşatıyor. Hele fotoğrafçıysanız, bu evlerden özel bir albüm bile çıkarabilirsiniz.
Bir evin yanındaki güzel bir cumba
Tourist Information’a vardığımız saat 6 olmak üzereydi, doğal olarak büro da kapanıyordu. Neyse ki bizim sorularımızı içtenlikle yanıtladılar. Öncelikle Olkon Adası’na nasıl gidebileceğimizi sorduk. Buraya 7-8 saatlik bir yolculukla ulaşabileceğimizi ve en az 1 gece kalmamızın iyi olacağını belirttiler. Onca çantayla bizim bu yolculuğa çıkmamız suya düşüyordu böylece, hem Irkutsk’taki tüm gece konaklamaları da rezerve edilmişti. Hâlbuki Olkon’a gitmek çok istiyorduk, çünkü burası Baykal Gölü’ndeki tek ada olmasının ötesinde Şamanizm’in dünyadaki merkezi sayılıyor. Bir Şaman ayinine katılmak ve gözlemlemek çok güzel bir deneyim olurdu, hele bu kadar yolu zaten gelmişken. İkinci sorumuz Baykal Gölü’nü nasıl gezebileceğimiz oldu. Çeşitli turlar olduğu gibi, en kolay yöntemin 1 saatlik minibüs yolculuğuyla Baykal kıyısındaki Litsvyanka’ya gitmek ve oradaki çeşitli aktivitelere katılabileceğimizi söylediler. Ardından da Ozan ile benim en çok merak ettiğimiz soruyu sorduk: “Göle girebilir miyiz?” Çünkü sırf bunun için mayo getirmiştik ta İstanbul’dan. Karşımızdaki bayan bizi hafif “Deli misiniz?” bakışlarıyla süzdükten sonra, en sıcak zamanlarda bile göl suyu sıcaklığının maksimum 8 derece olduğunu ve bu yüzden pek tavsiye etmediğini söyledi. Yine de göle girmek için bir sürü alan olduğunu, en iyisinin de Olkon’un iç taraflarında olduğunu ekledi.
Bu bilgilenmenin ardından değişik bir rotadan merkeze geri yürüdük. Yalnız hava o kadar sıcaktı ki susuzluğumuz tavan yaptı. En sonunda gayet nezih bir cafeye oturup soğuk birer içecek alarak dinlendik. Akşam saatlerinin yaklaşmasına paralel güneş etkisini azaltırken, tekrar yürümeye başladık. Şehrin ana meydanına gittik. Burada da güzel bir parkla karşılaşmamız bizi hiç şaşırtmadı. Rus şehirciliğinde parkın önemini kanıksamıştık nasılsa. Parkın ortasına konulmuş piyanolarla kafanıza göre takılabiliyorsunuz. Belediye hopörlörinden çalan caz müzik ise ayrı bir hoşluk.
Şehir içi rotamıza Angara Nehri kıyısından devam ettik. Nehir boyunca çok güzel bir yürüme parkuru oluşturulmuş. Spor yapanlar, kaykayı ile kayanlar, balık tutanlar, çocuğunu gezdirenler, sevgilisi ile vakit geçirenler,… Burada yürümek pek bir keyifli. Manzaranın ve anın keyfini çıkartarak uzun süre yürüdük.
Hava kararmaya yüz tutmuşken şehrin Moğol restaurantı Kochevnik’e gittik. Burası oldukça şık bir restaurant, fiyatlar da biraz pahalı. Hepimiz en ucuz yemek olan ciğer tava aldık. Bayağı büyük bir porsiyon geldi, gayet lezzetliydi, fazla tuzlu olması dışında. Restaurantın diğer ilginçliği ise televizyonlarında dönen Moğol müzik kliplerdi. Oldukça kitsch ve bayağı olan bu videoları izleyerek bayağı eğlendik yemek boyunca.
Karnımızı da doyurunca biraz içmek için gündüz gördüğümüz Kwak Inn Bar’a gittik. Bir Belçika birası olan Kwak’ı ailecek pek severiz, özel bardağı da pek sevimlidir, candır. 🙂 İçeri oturunca tabii Kwak söyledik ama tüm şaşkınlığımızla olmadığını öğrendik. Onun yerine Duvel aldık neyse ki.
12’ye gelirken bardan çıkıp dönüş yolculuğuna başladık hostelimize. Tabii ortalık oldukça ıssızdı, caddelerden vasıta bile geçmiyordu. Hostele varmamız 1 saati buldu, herhâlde 5 km fln yürümüşüzdür.
Baykal Gölü kıyısındaki bir tekne
Ertesi gün serin bir sabaha uyandık. İlk önce giydiğim şortu hemen kotumla değiştirdim. Hostelden ayrılıp taksiyle 2 geceliğine tuttuğumuz apartman dairesine geçtik. Yolculuğumuzun ilk planına göre Irkutsk’ta 2 gece kalmayı planladığımızdan önce bu evi (Apartment 38 diye geçiyor) ayarlamıştık. Sonradan trenin 1 gün erken kalkıp 1 gün de erken varacağını öğrendiğimizde mecburen hostel seçeneğini yürürlüğe koymuştuk. Şehir merkezinin hemen dışındaki yeni yapılmış apartman bloklarında bulunan daire 1+1’di ama gayet genişti. Irkutsk’ta resmen evimiz olmuştu. 🙂 2 gece için 5000 ruble ödedik (adam başı gecelik 50 TL). Ev sahibemiz Anna pek sevimliydi, bize bayağı yardımcı oldu. Çantalarımızı eve attıktan sonra bizi şehir merkezindeki otogara bıraktı. Yağmur yağmaya başlamıştı. Hemen Litsvyanka minibüsüne atlayıp yola çıktık. Kişi başı 120 ruble ödediğimiz bu yolculuk, şoförümüzün deli gibi kullanmasına paralel oldukça sarsıntılı geçti. Litsvyanka’ya vardığımızda yağmur orta şiddette yağmaya devam ediyordu. Kahvaltı yapmadığımızdan küçük bir yere girdik. Yalnız mekânda yiyecek pek bir şey olmadığından birer çorba içip kalktık.
Litsvyanka Pazarı’nda bir tezgah
Normalde Litsvyanka’da tekne ve yürüyüş turlarına çıkabiliyorsunuz ama bu havada pek olası değildi. Bayağı bir yürüme mesafesinde gölü anlatan bir müze vardı ama gitmedik. Ayrıca görülebilecek bir rasathane kulesi vardı gitmek istediğimiz, gölü daha güzel görebilmek için. Fakat bu havada o da suya düştü. Çevrede biraz dolandık, kayda değer tek şey turistik bir pazardı. Çeşitli taşlar, takılar ve tütsülenmiş balık dahil çeşitli yerel yiyecekler satıyorlardı. İçimizde bir bayan olsa eminim çok daha fazla zaman geçirirdik ama bizim ilgimizi hiç çekmedi. Unutmadan bu havaya ve gölün soğukluğuna rağmen göle giyenler de gördük. Ozan ile sadece sırıttık onları izlerken.
Aynı şekilde Irkutsk’a geri döndük. Hava o kadar kötüydü ve yağmur hiç aralıksız yağıyordu ki direkt eve döndük. Dairenin oradaki bir marketten yiyecek bir şeyler alıp evde vakit geçirdik. Biraz dinlendik, Uno oynadık, geyik yaptık…
Yerel (?) meyveler
Fotoğraflar: Can Ozan Karakulak ve Onur Son
Artan cum seni tanımaktan gurur duyuyorum. Sevgiyle kucaklıyorum.