Bir Sahnenin İçinde: Yataktaki Eşitlik
“Seks satar!” Bu cümle her ne kadar saf sinemaseverlere çiğ gelse de bir o kadar gerçektir. Woody Allen gençliğinde çıplak kadın görmek için gittiği bir film, Sommaren med Monika (1953), sayesinde Ingmar Bergman’ı keşfetmiştir. Bu örnekte olduğu üzere bazen hayırlara vesile olsa da genelde niyet tamamen maddidir. Seyirci beyazperdede gördüğüyle tatmin olur, yapımcı da para kazanır. Tabii sahnenin içinde bulunduğu yapım da sanatsallıktan hızla uzaklaşır. Bunu, ‘sanat filmi’ sıfatını almak isteyen kimi yapımlar bile hiç gocunmadan yapar.
Lakin nasıl sevişme ile seks arasında fark varsa, kimi cinsellik içeren sahneler de maddi amaçlı seks sahnelerinden farklıdır. Karakterlerin duygu yoğunluklarını, tutkularını, arzularını en samimi şekilde seyirciye yansıtan, insani eylemlerden biridir sonuç olarak. Bir kere oldukça doğaldır. Karakterler soyunarak maskelerinden arınır. Kusurları örtebilecek kostüm, makyaj, aksesuar, vs kadraj dışında kalır. Manen de çıplak kalan karakter, içindeki tüm sevgiyi partnerine sunar. ‘Sevişme’ kelimesi zaten bunu ifade eder, iki insanın birbirini severek yaptığı eylemi.
Nitekim sinema tarihinde bu eylemi, doğru yerde kullanan filmler de oldukça fazladır. 2016’da ülkemizde vizyona giren en önemli film olan Carol da bunun başarılı bir örneğini barındırıyordu. Oldukça zengin, evli, bir kız sahibi ve de son derece sofistike zevkleri olan Carol ile sanata meyilli olsa da aç kalmamak için tezgâhtarlık yapmak zorunda olan gösterişsiz Therese’nin aşklarını anlatır film.
Carol ile Therese, gerçekte bir mobilya parçası olsa da statü olarak çok şey ifade eden bir tezgâhın karşılıklı iki yanında tanışırlar. Carol, şık ve pahalı kürkünün içinde kızına Noel hediyesi almaya gelen bir müşteridir. Therese ise pejmürde elbisesinin altında çevresindekilere utangaç bir kız edasıyla bakan tezgâhtar. Carol onun, müşterileriyle göz göze gelmemek için bakışlarını kaçıran hâlinin altındaki samimiyeti fark eder, tüm o Noel alışverişi kalabalığı arasında. Ve böylece başlar ilişkileri…
Söz konusu sahne, filmin biraz ilerisinde yer alır. İkili, her şeyi arkada bırakarak bir yolculuğa çıkmıştır. Nereye gittikleri belirsizdir, önemli olan yolun kendisidir ve o sırada yaşadıkları… Tüm dünyanın yılbaşını kutladığı akşam onlar bir motel odasında beraberlerdir. Mevcut statülerine zıt olarak Carol şişeden bira, Therese de ince uzun bir kadehden şampanya içmektedir. Sanki her şey tersine dönmüştür ya da aralarındaki fark yok olagelmiştir.
Carol yılbaşlarında hep yalnız olmasından dem vurur. Kocası ya müşterileriyle eğlencede ya da başka bir iş toplantısındadır. Therese de hep yalnız geçirmiştir ama ailesi olmadığından. Biri paranın (ve gücün) getirdiği yalnızlık içindeyken, diğeri yoksulluğun ve kimsesizliğin yalnızlığını çekmektedir. Ama o sırada yalnız değillerdir, birbirlerine sahiplerdir ve aralarında hiçbir engel yoktur. İkisi de üzerlerindeki sabahlıkları çıkartarak yatağa geçerler. Artık tamamen eşittirler, çıplak iki kadındırlar.
Yönetmen Todd Haynes sahnede fazla kesme yapmaz. Hafif bir müzik eşliğinde sadece olanı yansıtır. Çiftin öpüşmelerinde ise kamerayı ters çevirir. Her şey bir süreliğine olsun tersine dönmüştür. Ne ikisi farklı statülere sahiptirler, ne aralarında ciddi bir yaş farkı vardır, ne de eşcinsellik bir hastalık/sapkınlık olarak görülmektedir. O yatak üzerinde sadece birbirlerine olan derin sevgiyi sunan iki insan vardır. Bu kadar…
Son Yorumlar