Arşiv

Posts Tagged ‘COVID-19 Salgını’

Salgın Günlükleri – 4

Covid-19 pandemi süreci dünyayı olduğu gibi, beni de etkilemeye devam ediyor. Önceki yazılarımda paylaştığım ufak fiziksel etmenleri/olayları bir kenara bırakırsak, düşünsel ve psikolojik bir süreçten geçiyorum.

Okuduklarım, izlediklerim, dinlediklerim ve de yaşadıklarımla birebir bağlantılı olsa da bence esas olarak bu salgın sürecinde kişilerin ve kurumların salgına ve genel olarak hayata verdikleri ve vermedikleri tepkiler beni hayal kırıklığına uğrattı.

Mesela salgının başlangıcında ikinci/üçüncü dalganın neden olabileceğini anlamlandıramıyordum. Bir şekilde durumu kabullenen ve bilinçlenen kişi/kurum gerekli önlemleri alarak salgın bitene kadar sürdürecekti, benim düşünceme/algıma göre. Ama hiç de böyle olmuyormuş meğer. Tarihteki diğer salgınların açıkça gösterdiği üzere, insanlık unutmaya bu konuda da -her ne kadar yaşamsal olsa da- fena halde yatkınmış.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın defaatle yenilediği üzere daha birinci dalga bitmeden çoğu insan kafasından salgını bile sildi. Fiziken salgının olduğu bir düzende yaşamaya devam etse de, kağıt üzerinde bu doğrultuda birtakım kararlar alsa da uygulamada salgın yokmuş gibi düşünüyor, karar veriyor ve eylemde bulunuyor.

İkinci dalga gelince çok mu farklı olacak? Hayatı değiştiren başka bir durum/olay (deprem, savaş, iklim krizi, vs.) olduğunda farklı mı olacak?

Daha fazlasını oku…

Salgın Günlüğü – 3

Bu yazıda iki kişisel gelişmeden kısaca bahsettikten sonra ünlü Demirkırat (1991) belgeseli üzerine birkaç düşüncemi yazacağım.

Geçen yazıda söz ettiğim üzere 26 Nisan itibariyle vardiyalı olarak ofis hayatına döndüm. Pandemi sırasında toplu hayata intikal etmek ilginç. Başta kişinin kendisi de karşısındaki de huzursuz oluyor. Sanki her konuştuğu kişi COVID-19 hastası, her tamas ettiği yüzeyde mikrop var gibi geliyor insana. Hareketlerinizi ona göre atıyorsunuz. Zaman içinde yeni rutinler geliştirmeye başlıyorsunuz.

Kişisel rutinlerim şöyle: Kapıdan çıkmadan önce maskemi takıyorum ve ofise girene kadar etrafla en az şekilde temas etmeye çabalıyorum. Şirkette masama oturduğumda (normalde Skype görüşmelerinde kullandığım) kulaklığımı takarak maskenin iplerini kulaklığa aktarıyorum. Böylece kulak arkasının yara olma durumunun önüne geçebildim. Bu durumda yemek hariç her yere kulaklıkla (kablosu boynuma dolanmış şekilde) gitmek zorunda kalsam da konforumu sağlayabildim.

Yemeğimi mutlaka evden götürüyorum. Öğlen mikro dalgada ısıtıp kapalı kantinin boş masalarında tek başıma yiyorum. Maskemi su ve kahve içmek arada indirsem de hep ağzımı ve burnumu kapatacak şekilde tutmaya özen gösteriyorum.

Eve giriş ise apayrı bir ritüel. Etrafa pek temas etmeden elimi yıkıyorum, telefonumu ıslak mendille temizliyorum ve hemen ardından duşa giriyorum. Normalden farklı olarak da gözlüğümü ve kulak arkaları dahil tüm yüzümü uzun süre sabunluyorum. 15 yılı aşkın süredir dışarı çıktığı her gece yatmadan önce -ne kadar yorgun olsam da- yıkanma rutinim böylece kökünden değişti. Daha fazlasını oku…