2017 Biterken
Biz Türkiye’de Fatih Terim’in kişisel hezeyanlarıyla, Rıza Sarraf beyefendinin kime ne kadar bayıldığıyla, hangi mankenin hangi şarkıcıya yan gözle baktığıyla, sayın Cumhurbaşkanı’nın bundan sonra kimi görevden alacağıyla günlük tartışmalarımızı bitirip huzurluca yatağımızda uyuyalım. Nasılsa bizim için yılların geçmesi sadece yeni cep telefonu modellerinin çıkmasından, futbol ve yerel sabun köpüğü dizilerimizin sezonlarının geçmesinden ibaret. Teknoloji gelişiyormuş, bilim yeni bir eşiğe gelmek üzereymiş, uzay madenciliği için son hazırlıklar yapılıyormuş, global ekonomik düzen kabuk değiştiriyormuş… Ne önemi var ki? İlber Hoca’m her konuyu biliyor nasıl olsa!
Çoğu zaman ben, kendime de çok sinirleniyorum. O kadar ufak, önemsiz ve bize hiçbir katkısı olmayan şeyler üzerine kafa yoruyoruz, düşünüyoruz, endişeleniyoruz ve hatta kendimizi hırpalıyoruz ki! Değiştiremeyeceğim, beni hiçbir şekilde yükseltmeyen konuları duymaktan, izlemekten, haklarında konuşmaktan çok sıkıldım, yoruldum ve usandım. Bu yüzden de uzun yıllardır televizyon izlemiyorum, birbirinin kopyası gazeteleri okumuyorum. Çünkü bilmediğim, tanımadığım, üstelik benden üstün olmayan kişiler tarafından manipüle edilmek istemiyorum. Bu manipülasyonlar bize o kadar zaman kaybettiriyor ki üstelik.
Mesela ülkemde kaç kişi, bu yıl Nobel Fizik Ödülü alan yerçekimsel dalgaların ne olduğunu biliyor acaba? Ya 17 Ağustos’ta dünyada ve uzaydaki 70 teleskopun kaydettiği, 130 milyon yıl uzaktan gelen 100 saniyelik bir ses dalgasının önemini? Yurdum insanı bu çağ değiştiren ses dalgasını umursamaz, lakin o ses dalgası yardımıyla evrende nasıl oluştuğu ilk kez anlaşılan altın uğruna dağlar deler, orman katleder ve hatta insan öldürür. Halbuki o ses dalgasını yaratan iki nötron yıldızının çarpışması olmasaydı belki de Dünya diye bir gezegen olmayacaktı. Amaaaaaaaan, ne önemi var ki!
Televizyon izlememem, gazete okumamam doğal olarak dünyayı takip etmemi engellemiyor. Bilakis farklı ve değişik bilgilere ulaşmamı, bambaşka konular hakkında kafa yormamı sağlıyor. Dünya siyasetinde savaş çığırtkanlığı had safhaya ulaşmışken, diğer deyişle hâlâ savaş ekonomisinin ve kavganın insanlığın (ya da seçilmiş bir grubun) geleceği için yegâne çıkar yol olduğu düşüncesi hakimken diğer yandan da yapay zeka teknolojisi büyük bir ivme kazanmış durumda. Bu siyasi konjonktürler doğal olarak sinema dünyasında da kendine yer buluyor. Baharda değerli arkadaşlarım Dilan Salkaya ile Alpaslan Paşaoğlu’nun kurduğu art-his platformu için kaleme aldığım ‘Yükselişteki Hollywood Sağ Sineması’ yazımda, son 20 yılda tüm dünyada giderek daha çok taraftar kazanan sağ cenah görüşlerin popülist ama kaliteli Hollywood filmlerine yansımalarını belirtmeye çabalamıştım.
Yapay zeka konusu ise artık hiç olmadığı kadar hayatımızın içine girmeye başladı. Yeni sezonu yıl başından hemen önce yayınlanan Black Mirror‘un ilk bölümlerinde korktuğumuz ama daha var diyerek önemsemediğimiz çoğu teknoloji hayatımıza dahil artık. Yeni açılan Üsküdar-Çekmeköy metro hattı vagonlarının vatmansız oluşu, kaç kişiyi düşüncelere gark etmiştir acaba? Halbuki yapay zeka artık sadece vagonları sürmüyor; hangi filmlerin daha çok gişe yapacağına, hangi albümlerin daha çok dinleneceğine, kimlerin nereye yatırım yapacağına ve hatta seçimlerde kimin kazanacağına da karar veriyor! Bunları art arda okumak dudak uçuklatsa da hepsi gerçek ve daha vahimi, insanlığın büyük bir çoğunluğu bunlardan haberdar değil! Bu konularda biraz daha bilgilenmek isteyenler Arka Pencere mecmuasının ilk sayısında (Aralık 2017) Alkan Avcıoğlu’nun ‘Algoritmaların Savaşı’ yazısını ve Zeynep Tüfekçi’nin beni ürperten TED konuşmasını dinleyebilir.
Keza bu yılın ses getiren filmlerinden Get Out (2017), Blade Runner 2049 (2017) ve Alien: Covenant (2017) da yapay zeka teknolojisi üzerinden ırkçılık, insan olma, kârlılık ile verimlilik uğruna insan hayatından ödün verilişi gibi bıçak sırtı konularda izleyicilerini düşüncelere sevk ediyordu. Lakin üç filmin de birer Hollywood yapımı olması (üst paragraflarda değindiğim üzere) başka bir kısır döngüye sokuyor insanı. İzlediklerimiz, düşüncelerimiz, kararlarımız ne kadar şahsi ve gerçek? Bu çağda özgün olmak imkânsız mı? Her şey, her insan, her konu birer manipülasyondan mı ibaret? O zaman biz kimiz, neyiz?
Kafada bunun benzeri nice sorularla 2017’yi kapatıyoruz ve biliyoruz ki 2018 ve sonrası daha fazla sorulara gebe.
Herkese sağlıklı; samimiyet, sevgi ve umut dolu yıllara…
Son Yorumlar