Engelleri Aşmaya Duyulan Açlık: De Rouille et D’os
“Açım ben!” De Rouille et D’os’un (Pas ve Kemik – 2012) ilk sahnesinde Ali’nin oğlu, Sam babasına böyle söyleniyor. Çocuğun fiziksel açlığı, aslında ana karakterlerimiz Ali ve Stéphanie’nin film boyunca süregiden manevi açlıklarının izdüşümü. Usta yönetmen Jacques Audiard, insanlığın açlığını ve doyma çabasını anlatıyor. Bunu yaparken de engelli ya da değil, her bireyin farklı şekillerde olsa da benzer şartlara tabî olduğunun altını çiziyor.
En basit ifadeyle engel, bir insanın/şeyin bir hedefe varmasını zorlaştıran olgudur. Mesela atletizmde bir branş olan ‘100 metre engelli koşusu’nda atletler, bitiş çizgisine varmak için belli yüksekliğe sahip engelleri aşarlar. Hayat da bunun benzeri çeşitli hedefler ve onlara varmak için aşılan veya aşılamayan engellerden oluşur. Tıpkı atletizmdeki gibi kimi insanlar hedefe varmaya fiziken daha elverişliyken bazıları değildir. Sonuçta bir kişi kazansa da -olimpiyatların vurguladığı üzere- önemli olan yarışmaktır.
Tabii hayatın bir spor yarışından ana farkı, çok daha karmaşık olması ve insanların bir sürü hedeflerinin birleşiminden oluşmasıdır. Her insanın yaşamı boyunca kimi küçük, kimi büyük çeşitli hedefleri ve bunlara erişmek için karşılaştığı engeller vardır. Mesela filmin başında Sam’in yemek ihtiyacı, küçük ama hayati bir hedeftir. Önlerindeki engel ise paralarının olmayışıdır. Ali, bunu çöplerden yiyecek bularak çözer.
İş bulma, başarı kazanma veya kendi hayatını kurma/idame ettirebilme ise daha büyük hedeflerdir. Fiziki açlık kadar hayati olmasa da her insan; kendisine koyduğu hedefleri arzular, ulaşmak için çaba sarf eder ve onlar uğruna çeşitli engelleri aşar. Nitekim Ali ile Stéphanie, film boyunca bunlara ulaşmak için çabalarlar, açlıkları gözlerinden okunur. Fakat ikisinin de aşması gereken farklı engeller vardır.
Ali’nin geçmişi hakkında tek bildiğimiz, belli bir süre dövüş sporlarıyla uğraştığıdır. Belli bir mesleğe sahip değildir. Küçük oğluyla Güney Fransa’daki bir sahil kasabasında yaşayan ablasının yanına taşınır. Bar bodyguardı, güvenlik görevlisi ve teknisyen yardımcısı olarak çeşitli işlerde gezinir. Asıl hedefi ise dövüş sporlarında yükselmektir. Çünkü şiddete karşı açlığı vardır. En ilkel ifadeyle, dövüşürken üzerindeki ‘pas’ı silkip ‘kemik’ sesi duymak istemektedir. Lakin bu hedefi için yeterli maddi ve manevi olgunluğa sahip değildir. Parasızlık onu, viranelerdeki illegal bahislerin döndüğü kuralsız dövüşlere sürüklemiştir.
Stéphanie’nin hedefi ise daha basittir, fakat engelleri aşmak için gerekli motivasyondan yoksundur. İş yerinde geçirdiği kaza sırasında bacaklarını kaybetmiştir. Bir anda engelli olmanın verdiği travma; onu hayattan koparır, yaşamaya karşı duyduğu şevki kaybettirir. Oysaki yeniden bir insan gibi hissetme duygusuna açtır ama kendisini nasıl doyuracağını bilememektedir.
Hayatın farklı kesimlerinden gelen ikili birbirlerinin açlıklarını doyurur. Ali, Stéphanie’ye hayata karışma gücünü verirken cinselliğini tekrar keşfetmesini sağlayarak kadınlığını yeniden canlandırır. Önce onu çok da düşünmeden denize sokar. Böylece Stéphanie ilk defa, işlevsiz olduğunu düşündüğü bedenini kullanabildiğini görür. Bambaşka bir ortam olan denizde, bacaklarının olmayışının önemsizliğini keşfeder.
Ardından Ali ona kendi bedenini sunar ve amaçsızsa seks yapmaya başlarlar. Cinsellik her ne kadar tabu bir alan olsa da hayatın en temel/doğal eylemlerinden biridir. Stéphanie de bir kadın olarak hem fiziki hem de duygusal bir eylem olan cinselliğe açtır. Bu tensel eylem, hayat sevincine kavuşmasını sağlar ve yaşamını idame ettirebilmesi için ona gerekli şevki kazandırır. Stéphanie onca ay hareketsiz kalmanın ‘pas’ını atar, bedeniyle barışır ve uyluk ‘kemiği’nin üzerine dövme yaptırır.
Ali, Stéphanie’ye destek verirken aslında amaçsızdır. Daha kendi oğluna bir hayrı yoktur. Hatta yaptığı işin -gayet aşikâr olsa da- ablasının kovulmasına yol açabileceğini düşünemeyecek kadar düzdür. Çünkü sevgiden ve bunun getirdiği anlayıştan yoksundur. Stéphanie ona; sevmeyi, değer vermeyi ve bir(lik) olmayı öğretir. Lâkin Ali, bunu öğrendiğini bile algılayamaz. Engelini göremeyişinin bedelini, Sam’in hayatıyla ödemesine ramak kalır. Sam’in başına gelen kaza ve mucizevi kurtuluşu ona, içindeki boşluğu ve bunu dolduracak yegâne şeyin, Stéphanie’nin sevgisi olduğunu fark ettirir.
De Rouille et D’os, engelleri aşmak için gerekli gücün içimizde bulunduğunu ve bazen bunu anlamak için başka birine ihtiyacımız olduğunu anlatır özünde. Bunu da, engelliler üzerine olan diğer filmlerdeki gibi tozpembe bir bakış açısıyla yapmaz; hayatın tüm sertliğinin içinde gösterir. Çünkü Audiard açısından Ali de, ablası da en az Stéphanie kadar engellidir. Sadece onların engelleri görünmemektedir. Tıpkı diğer tüm insanlarda olduğu gibi…
Son Yorumlar