Sinema Sinema

Kick-Ass 2 [Jeff Wadlow – 2013]

kickass2

İlk filmi tüm şiddetine karşı pek sevmiştik. Cüretkarlığını, espritüelliğini, gerçekle çizgi roman dünyası arasında yakaladığı o garip kıvamı. Devam filmi aynı etkiyi yaratamasa da (ilki dururken hele) benzer tadı yakalıyor. Eğlendiriyor, birkaç güzel kelam da ediyor. İyi bir film denemez belki ama ben çok eğlendim. Yalnız Jim Carrey’in yaşlandığını görmek insanı hüzünlendiriyor. Bir zamanlar her filmi iş yapan oyuncu şimdi yan rollerde bile zor tutunuyor.

The Hobbit: The Desolation of Smaug [Peter Jackson – 2013]

İlk film hakkındaki yazımda, filmin her anlamda çuvalladığını yazmıştım. Bu sefer durum o kadar vahim değil. En azından bir açıdan :). Bu yüzden filmi üç açıdan değerlendireceğim.

İlk olarak kitap açısından bakarsak, film gayet vahim. Önemli yerleri (üstelik sürüyle zamanına karşın) es geçip önemsiz detayları pohpohlaması, olmayan karakterlere yer vermesi, olmayan ilişkiler yaratması, vs. Zaten bir kitabı filme tamamen uyarlamanın imkansızlığı (ve bunun saçmalığı) ortadayken buna pek hayıflanmıyorum.

The-Hobbit-Smaug-4

İkinci açı daha vahimi. Sinema tarihi, bir kitabı sadece esin kaynağı olarak alıp ondan bambaşka bir sanat eseri yaratan onlarca filme sahip. The GodfatherThe ShiningAnayurt Oteli gibi harika örnekleri bulunur. Ne ilginçtir ki Lord of the Rings üçlemesi de bunlardan biridir. Peter Jackson esas üçlemeyi birebir filme almaz lakin harika bir tutarlılık ve kurguyla fantastik sinemanın en önemli yapıtlarından birini çıkarır. Bu yüzden de Hobbit hakkında umudumuz büyüktü. Sonuçta Michael Bay değil, yine Jackson yönetecekti. Lakin ilk film bizi oldukça hayal kırıklığına uğrattı. Ortada değil bir kitap uyarlaması, bir film bile yoktu! Çünkü filmin ana ekseni yoktu! Kah kitabın masalsı atmosferine kendini fazlasıyla kaptırıyordu, kah kitapla alakasız şekilde aksiyona yöneliyordu. Bir ortası yoktu ve film can çekişiyordu.

Jackson bu sefer seçimini yapmış ve aksiyonu seçmiş. Bu yüzden filmde dramatik olarak hiç gelişim yok! Hobbit ve cüceleri ilk filmde hallettiğini sanıp onları geliştirmek için zerre fiske oynatmıyor, onları sadece birer aksiyon figürüne çeviriyor. O kadar ki bazı cücelerin yüzlerini filmin 2.5 saatlik süresi boyunca göremiyoruz.  Daha da vahimi sırf aksiyonu ön plana çıkarmak adına filmin gerçekçiliğini de mahvetmesi: Legolas Göl Kasabası’nda orklarla savaşırken sanırsınız ki ıssız bir kasabada çarpışıyor. Bu ve benzeri hamleler filmi basit bir eğlencelik fantastik aksiyon filmine çeviriyor. Ama işte bu açıdan (3. açı) bakarsanız film iyi. Başarılı aksiyon sahneleri ve buna hizmet eden hikaye ile karakterleriyle güzel bir popcorn filmi. Ha, bir elfin bir cüceye aşık olup, onun için 700 yıllık ailesini bir çırpıda çöpe atması size garip gelmiyorsa, eyvallah. Beni ürpetiyor!

smaug-eye-feature

Ayrıca Smaug faktörü var. Kitabın en tiksinç karakterini, Benedict Cumberbahct’ın harika seslendirmesiyle ete kemiğe büründürmüşler. Gerçekten ejderhalı sahneleri izlemek çok keyifli. Görsel efektleri ilk filmde vasat bulmuştum lakin Smaug sayesinde çok başarılı olmuş bu filmde.

Ain’t Them Bodies Saints [David Lowery – 2013]

Aint-Them-Bodies-Saints

Bu romantik film, öyküden çok duygulardan güç alıyor. Öyküsü gayet yavan çünkü, üstelik bazen çok hızlı (ilk 15 dakika), bazen de fazla yavaş (ortadaki 1 saat). Lakin filmde öyle bir duygu yoğunluğu var ki perdeden taşıp kalbinize vuruyor. Bir soyguna karşan çiftin, filmin başında ayrılışına tanık oluyoruz. İkisi de birbirini delicesine seviyor lakin oğlan hapse giriyor. Bir gün dayanamayıp kaçıyor oğlan. Bir tarafta kaçan, tek isteği karısı olan ama ona yaklaşamayan bir adam. Diğer tarafta hayatına kızı yüzünden çeki düzen vermek zorunda kalan ama kocasını da çok seven bir kadın. Üçüncü olarak da kimsenin umurunda olmasa da kendisini vuran kadına aşık olan, pasif bir polis. Duygular o kadar yoğun ki her yürek kaldırmayabilir. Çok kolay bulunmayan bir film.

The Spectacular Now [James Ponsoldt – 2013]

Ponsoldt’un bir önceki filmini de (Smashed) bu yıl izleyip yazmıştım. Daha iyi olabilecekken eksik kalmış bir filmdi. Benzer bir film izliyoruz. Okulun (lise) popüler oğlanı Sutter saçma bir sebeple kız arkadaşından ayrılınca durumu atlatmak adına okulun zeki ama ilgi çekmeyen kızlarından Aimee’yle ilgilenmeye başlar. Sırf vakit geçirmek için. Ama Aimee için bu bir ilktir ve çok önemlidir. Sutter bir yandan ciddi bir ilişkinin ağırlığını öğrenmeye çalışırken, diğer taraftan hayatını anlamdırmaya (kız arkadaşını onu terk etme sebebini anlamak gibi) başlar.

spectacular-now

Gerçekten çok şey vaad eden bir film ve potansiyeli de mevcut. Sutter’ı oynayan Miles Teller hariç kadro enfes: Shailene Woodley (Aimee), Brie Larson (ex-kız arkadaş), Jennifer Jason Leigh (anne), vs. Lakin filmin duygusu tam oturamıyor. Bazı şeyler ya eksik ya da fazla. Mesela sondaki final sahnesi 1 dakika önce bitse bile gayet güzel olacakmış. Başka bir Ponsoldt filmine artık.

Don Jon [Joseph Gordon-Levitt – 2013]

Don-Jon

Sevdiğimiz oyuncu Gordon-Levitt de ilk uzun metrajını çekti. Lakin film hakkında çıkan pozitif haberler yüzünden biraz hayalkırıklığına uğradım. Filmde yenilikçi bir romantik-komedi olduğunu, pornonun ne kadar bayağı olduğunu izleyeceğimizi sanırken; kötülediği şeyleri yapan klasik bir komediye dönüşünü izlemek pek güzel değildi. Şöyle ki tipik bir Amerikan genci olarak; her gün porno izleyen, arkadaşlarıyla kız avına çıkıp tek gecelik ilişkiler yaşayan, her pazar kiliseye gidip günah çıkarıp ertesinde aile yemeği yiyen biri  olarak resmediliyor Jon. Siz de sanıyorsunuz ki Jon, filmin sonunda bu yüzeysel ama cilalı yapının ne kadar  saçma olduğunu anlayacak. Halbuki film, Jon’u büyütse de tek yaptığı gerçek sevişmenin pornodan daha iyi olduğunu ve mahalledeki rahibin ne kadar tek boyutlu olduğunu Jon’a kavratması. Maalesef beni doyurmadı. Doyanlar vardır belki bir yerlerde.

La Grande Bellezza [Paolo Sorrentino – 2013]

Fellini sinemasının büyüsüne kapılmamak çok zor gerçi ama bu filmi sevmeniz için Fellini sevmeniz şart! Üstadın en nadide şaheserlerinden La Dolce Vita, 60’ların Roma’sındaki entellektüel ve burjuva tabakasının gece hayatlarına göz atarak onların ne kadar çürüdüğünü oldukça sinematografik şekilde betimler. Film döneminde o kadar popüler olur ki filmdeki magazin fotoğrafçısının adı (Paparazzo) magazinci kelimesiyle (paparazzi) özdeşir.

lagrandebellezza

La Grande Bellezza da 2010’ların La Dolce Vita‘sı olma cüretkarlığına soyunuyor. Sorrentino gerçekten çok cesur. Bu başyapıtın altında ezilebilirdi lakin kendi sesini bulabiliyor film. 40 yıldır roman yazmamış ünlü yazar Jep Gambardella’nın 65. doğumgünü partisiyle başlayan film, Jep’in hayatı sorgulama sürecine dönüşüyor. Neredeyse hiç çalışmadan yemekler ve partilerde ikiyüzlü insanlarla hayatını sürdüren Jep’in tek keyfi, yatağından tavana baktığında hayalini kurduğu gençlik günleri ve gençlik aşkıdır. Çünkü günlük hayatının tüm riyakarlığına, maddiyatçılığına ve tekdüzeliğine inat o günlerde ve o aşkta gizem, tazelik, sahicilik ve büyüleyicilik vardır. Film; bu iki cümleyi son derece  görkemli sanat tasarımları, yerinde bir kurgu, parlak kostümler ve Toni Servillo’nun uyumlu oyunculuğuyla anlatıyor. Daha ne olsun?

The Butler [Lee Daniels – 2013]

the_butler

Bu senenin iddialı filmlerinden olan The Butler, 30 yılı aşkın süre Beyaz Saray’da hizmetkarlık yapmış siyahi bir adamın hayatını anlatıyor. Ama ne yazık ki oldukça didaktik şekilde, üstelik filmde eleştirse de politik doğruculuktan ödün vermeden. Aslında filmin politik yaklaşımını çok muğlak buldum, farklı politik yaklaşımlara aynı açıdan bakabilmek ne kadar doğru (tarafsızlık açısından iyi midir mesela) çözemedim. Ama filmin akmasını engelleyen genel bir atalet var. Bitince de aklınızda pek bir şey kalmıyor. Forest Whitaker ve Oprah Winfrey iyi oynuyor olabilir ama ödüllere aday olacak kadar değil!

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: