Başlangıç > film eleştirisi > Sinema Sinema

Sinema Sinema

Oz the Great and Powerful [Sam Raimi – 2013]

ozthegreat

The Wizard of Oz gibi bir klasiğin (hele 1939 yapımı olunca) öncül filmini çekmek açıkçası çok saçma, bilhassa filmle ilgili kareler ve fragman yayınlanınca bu saçmalık tescillendi resmen. Raimi, sanki Tim Burton maskesi takmış Alice in Wonderland‘ın devamını çekmişti. Filmin ilk 1 saati düşüncemi değiştirmedi: Pastel renkler içinde acayip yaratıklarla oynaşan insanlar! Neyse ki Raimi’nin sinema duygusu finalde toparlanıyor, hiç olmazsa atasına saygı duyan ve saçmalamayan bir şekilde filmi neticelendiriyor.

The Wolverine [James Mangold – 2013]

Wolverine-2013-hugh-jackman-33971500-960-640

Adamium kaplı ölümsüz mutantımızın son macerasını fazla umut bağlamadan izleyenler gayet memnun kalacaklar, benim gibi. Ama genelde benim çok yaptığım üzere, mantıklı bir sinema eğlencesi arayanlar hiç hoşnut kalmayacaklar. Çünkü Mangold, Wolverine’in en tutan çizgi-roman sayısını aynen sinemalaştırmış. Detaylara takılmazsanız oldukça heyecan verici, bilhassa ilk solo filmden daha tutarlı. Çünkü ilk film, aksiyonla hikayenin arasında bocalıyordu, bu sefer hiç olmazsa bir amaç belirleyip ona sadık kalıyor.

More Than Honey [Markus Imhoof – 2012]

MoreThanHoney_Still02

Son birkaç yıldır gazetelerde sıklıkla çıkmaya başlayan ‘arı kolonilerinin sebepsiz ölümü’ üzerine düşündürücü bir belgesel. Bir belgesel olarak bu sene karşımıza çıkan The Imposter yada Searching for Sugar Man kadar başarılı olamasa da; konusu ve yorumlarıyla çok can alıcı. Kısaca özetlemek gerekirse; kapitalizmin her şeyi olduğu gibi arıları da nasıl köle gibi kullandığını ve tükettiğini ve doğanın bir şekilde kendine ait olanı alacağını açıkça gösteriyor.

Pain & Gain [Michael Bay – 2013]

pain-and-gain

Michael Bay, düşük kalitede eğlence filmleri çeken ve umursanmayan, zaten bunu kendisi de umursamayan bir yönetmendir. Çünkü bu filmler çok para kazandırıyor! (?) Pain&Gain‘in farkı, bu filmlerde sıklıkla pompalanan Amerikan milliyetçiliğine tamamen zıt düşecek şekilde Amerikalıların bir kısmının (aslında çoğunun) ne kadar beceriksiz, düşük zekalı ve saf olduğunu filmin ana eksenine koyması. Böylece dikkat çekmeyi başarıyor lakin Bay bunu da klasik trüklerini kullanarak heba ediyor. Ortaya son derece dağınık bir film çıkıyor. Hiç olmazsa çıkış noktasıyla takdiri hak ediyor!

The Great Gatsby [Baz Luhrmann – 2013]

the-great-gatsby-2013

Fitzgerald, The Great Gatsby‘yi yazarken önde zengin kız-fakir oğlan aşkını anlatsa da arka planda büyük şehrin şatafatının, görkeminin altındaki kokuşmuşluğu, kolay yoldan para kazanma hırsını ve bu kolay paranın bir gecede kolayca harcanabildiği gerçeği ile bu ortamın insanlarının da (başta burnu büyük burjuvazi olmak üzere) ne kadar çıkarcı ve ikiyüzlü olduğunu gösterir. Kitabın hala okunmasını, hatırlanmasını sağlayan da budur! Etrafınıza baktığınızda aynı ortamın az çok korunduğu açıkça göze çarpacaktır. Fitzgerald, kitabında 30’ların ünlü Ekonomik Buhranı’nın sebeplerini (bilmeden) yazıyordu. Günümüzün çürümüşlüğü de kim bilir hangi olayın sebebini oluşturacak bilinmez ama Baz Luhrmann’ın tarihi bir fırsatı kaçırdığı çok açık. Günümüze enfes dokunuşlarla şık bir uyarlama yapmak varken Leo DiCaprio’nun “Ben çok yakışıklıyım!” edalarıyla süslü içi bomboş ama oldukça şatafatlı, hatta bol havai fişekli bir film kotarmış. Yani kitabı uyarlamak yerine kitapta anlatılanlara malzeme olmuş!!!

Lovelace [Rob Epstein, Jeffrey Friedman – 2013]

primary_lovelace-thumb-500x370-57807

70’lerin en ünlü porno yıldızının kamera arkasındaki hikayesini anlatmaya soyunan film, başka bir ‘odağını bulamamış film’ vakası. İlk 1 saatte tarafsızca Linda Lovelace’ın sektöre nasıl girdiğini anlatan film, sonra bir anda Linda’nın aslında nasıl kullanıldığını ve bir şiddet ve para mağduru olduğunun altını çizmeye çalışıyor. Sorun da hem bunu anlatmadaki yetersizliği hem de prono sektörünün nasıl bir insan ticareti yaptığını anlatma fırsatını elindeki imkanlara rağmen ıskalaması.

Only God Forgives [Nicolas Winding Refn – 2013]

ONLY-GOD-FORGIVES

2 yıl önce Drive ile aklımızı başımızdan alan Refn, bu sefer ne idüğü belirsiz bir şiddet filmi çekmiş. Gerçekten, estetik görüntüleri hariç seyredilebilecek hiçbir şey barındırmayan anlamsız bir film. Bir grup kaçığın saykodelik hikayesini anlatan ultra kaçık bir film!

Adore [Anne Fontaine – 2013]

adore

Çocukluk arkadaşı iki yakın dostun, birbirlerinin oğluyla ilişkisini anlatan film, böylece daha konusuyla ilgi çekmeyi başarıyor. Ama bu ilginin yanına bir şey eklemeyi başaramadığından, kafa yormayan, basit bir dramanın ötesine geçemiyor. Naomi Watts ile Robin Wright’ı karşılıklı izlemek hoş ama.

Star Trek Into Darkness [J. J. Abrams – 2013]

star trek into darkness

Hiçbir zaman bir Star Trek hayranı olmadığımdan, filmi basit bir izleyici gözüyle izledim. Bana hiç keyif vermedi açıkçası. İlginç bir konu yakalasalar da her şey o kadar aşikar ki heyecanlanamıyorsunuz. Bir tek Benedict Cumberbatch’i beğendim.

Now You See Me [Louis Leterrier – 2013]

Film_Review_Now_You_See_Me_09f67

Güzel bir fikir ile başlayan film, neyse ki devamını da başarıyla getirip nihayete erebiliyor. Böylece oldukça keyifle izlenen bir soygun filmi haline geliyor. Ama her sihirbazlık gösterisi gibi de sadece izlerken keyif veriyor, numara bitince poff!!!! (The Prestige‘in derinliksiz versiyonu denilebilir.)

Yi Dai Zong Shi (The Grandmaster) [Kar Wai Wong – 2013]

Grandmaster3

Bruce Lee’nin ünlü hocasının hayat hikayesini, oldukça strilize bir biçimde izliyoruz. Kar Wai Wong’nin üzerine çok çalıştığı, popülerizme meyletmediği ve filme özel bir stil yaratmaya çalıştığı belli fakat Wong’un diğer filmlerinden de bildiğimiz üzere, filme alışamayınca her şey havada kalıyor sanki (benzer duyguyu Ashes of Time‘da da yaşamıştım). Dövüş filmleri seven entellektüellerin favori filmi haline gelebilir.

Spring Breakers [Harmony Korine – 2013]

spring-breakers

Korine, besbelli kendi tarzında bir film çekmeyi istemiş. Bu tarzı ve ona uygun atmosferi, hem de nefes alıp verişini görecek kadar güzel, yarattığı gerçek. Lakin bunu detekleyecek senaryo çok sakil. Hal böyle olunca ben pek keyif alamadım. Takdir edilmesi gereken bir deneme.

Gambit [Michael Hoffman – 2012]

gambit-cameron-diaz-010

Coen Kardeşler, her zamanki müziplikleriyle oldukça hafif bir suç komedisi yazmışlar lakin kendileri yönetmemişler. Film, bariz Coen numaraları içeriyor ve oldukça keyif verici lakin yeni bir şey vaat etmiyor. Bu bakımdan fena halde The Ladykillers‘ın yeniden çevrimine benziyor. Unutulmaya mahkum ama izlemesi keyifli.

This is the End [Seth Rogen, Evan Goldberg – 2013]

this is the end

Belli ki bir gece Seth Rogen ve arkadaşları evde partilerken bunu filme alsalar değişik olabileceğini düşünmüşler. İyi ki düşünmüşler, ortaya çok geyik bir film çıkmış. Ciddiye almadan izlerseniz çok ama çok eğlenceli. Seth Rogen ve Jay Baruchel’in kıyametin koptuğu gece James Franco’nun ev partisine gitmesi, filmin ana konusu. Böyle olunca da sürüyle ünlü kendilerini oynuyor. Rihanna’dan Jason Segel’e oldukça kalabalık bir kadro var. Bir evde toplanıp, pizza-kola/bira eşliğinde arkadaşlarla izlemek için birebir!

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: