Başlangıç > gezi yazısı, mekan, tarih, yemek > Bir Selanik Kaçamağı – 1. Gün

Bir Selanik Kaçamağı – 1. Gün

Her şey aniden oldu bu sefer. Genelde 3-4 ay önceden planlar yapılır, biletler alınır, sonra da huşû içinde tarih beklenirdi. Bu sefer sadece 10 gün öncesinde “Arkadaşlar vizeler bitmeden bir kaçamak mı yapsak?” fikrinden türedi her şey.

+”Neresi olsun?”

-“Selanik olabilir.”

+”Mantıklı bak. Hem uçakla da uğraşmayız.”

-“Tamamdır. Haftaya cuma gidiyoruz o zaman.”

+”Oleyyyy!”

Böylece önce Metro Turizm’den (sonradan Yunanistan seferlerinde Crazy Holidays ile ortak olduğunu öğrendik, ad inanın çok manidar, sırası gelecek 🙂 ) biletler alındı. Otel rezervasyonu da yapıldı. 2 Ağustos Cuma akşamı Esenler Otogarı’nda buluşuldu.

Beyaz Kule

Selanik Kordon Boyu ve Beyaz Kule

Onur ile ben çift katlı otobüsle giderken, Filiz Hanım yan arabadaydı. Yolculuğun sınıra kadar olan bölümü fena geçmedi. Uzun zamandır Onur’la görüşemediğimizden bolca konuştuk, biraz okudum, uyuma denemelerinde bulundum. Sınırdaki 1.5 saatlik lüzumsuz beklemeden sonra sızmışım zaten. Gözlerimi, şoförün telefonda birisine “Abi araba yolda kaldı, çalıştıramadık. Ne yapacağız bilemiyorum?” dediğini duymamla açtım. Kesin rüyadayım diye düşünürken, havanın aydınlanmış, bizim de bir sokak kenarında park etmiş olduğumuzu gördüm. Otobüsün gerçekten bozulduğu açıktı ama yapacak bir şey de yoktu. Onur’a baktım, gözü kapalıydı ama birazdan açılınca “Onur, otobüs bozulmuş!” dedim. Ardından hemen kapadı, ben de zaten fark ettiğinden uyumaya çalıştığını sandım. Meğerse, benim şaka yaptığımı sandığından uyumasına devam etmiş. Lakin 10 dakika sonra uyandığında da hareket etmediğimizi anlayınca durumun vahamiyetini de anladı. Adını bilmediğimiz yurt dışında bir kasabada kalakalmıştık, saat 7.15’ti. Normalde Selanik’e varmak üzere olmalıydık.

Onur şoförle konuşmak üzere aşağı indi. Döndüğünde başka bir otobüsün 10 dakikaya bizi almaya geleceğini söyledi. Tabii o 10 dakika 1 saati geçti. Yeni otobüsle hareket edebildiğimizde saat 8.30’u geçyordu. Selanik’e vardığımızda ise saat 11.30’du! Üstelik otobüs otogara bile girmedi (yabancı plakalı araçlar giremiyormuş). Otogardan yürüyerek 5-6 dakika uzaklıktaki kendi binasının önünde durdu. Küçük bir minibüsle otogara attılar bizi. Sonrasında ise 31 numaralı otobüsle 15 dakikada merkeze indik.

Selanik, ilk önce bana Tiflis’i anımsattı nedense. Modern bir kent olduğu söylenemez, sanki bir 5 yıl geride kalmış gibi. Ama bu, kötü bir anlamda değil, şehir kendi içinde uyumlu ve sırıtmıyor. Onur, Balkanların çoğunu gezdiğinden onların da bu durumda, hem de daha kötü halinde olduğunu anlattı. Balkanları daha gezemedim lakin tipik bir Balkan kentinde olduğumuz aşikardı.

Şehrin merkezi olan Aristo Meydanı’nda otobüsten indik. Burası şehir kurulduğundan beri merkez kabul edilmiş. Hemen kuzeyinde şu an kapalı olan alana Agora deniyormuş. Antik çağda halk burada toplanır, alışverişini yapar, gösterileri izler ve filozofların konuşmalarını dinlerlermiş. Biz ise denize doğru dümdüz indik. Buradaki cafelerden birinde Filiz, bizi bekliyordu çünkü. Saat 8.30’da Selanik’e gelmiş, merkezde bir peynirciden peynir (muazzam peynir yapıyorlar, sırası gelecek 🙂 ), bir fırından da ekmek alıp sahilde kahvaltı yapmış. Sonra da bizi beklemek için Nouveau Cafe’ye oturmuş. Biz, etrafa baka baka yavaştan indik. Havanın sıcak olması sebebiyle herkes bir cafeye oturmuş, sohbet ediyordu. Zaten duyanlarınız olmuştur, Yunanlıların cafe keyifleri meşhurdur. Bir frappe ısmarlayıp 2-3 saat oturduklarını işitmiştim.

Caddenin tam bitiminde Nouveau Cafe’yi bulduk, Filiz’i de uyuklarken. Hemen oturup içecek soğuk bir şey (buzlu çikolata) ısmarlardık. Fena değildi, lakin esas yanından getirdikleri ilginçti. Suyunu, kruvasanını, kurabiyesini de getirdi, üstelik ikram olarak. 1 alana 3 bedava kafası :D, böyle cafeye can kurban, tüm Selanik cafeleri de benzermiş galiba. Yunanlılar harbi keyif yapacak mekanı bulmuşlar. 4.5 avroya her şeyin geliyor.

Ardından otele gittik. Hotel Olympia, Agora’nın hemen dibinde 4 yıldızlı bir otel. Gayet şık. Onur ile aynı odada kaldık, 26 avro ödedik kafa başı. Filiz tek başına olunca 45 avro ödedi. Oda da yatak da çok konforluydu ve temizdi. Yani bizim aradığımız her imkana sahipti. Harika çeken kablosuzu da dahil. Tek sorunu var, banyo kapısı yarı saydam! Biri içerdeyken, diğerinin banyoya doğru bakmaması gerekiyor. 😀

Atataürk'ün evi2

Atatürk’ün evinin önündeyim

Duşumuzu alıp, dinlenip 3’ten sonra otelden çıktık ve her Türk’ün Selanik’te yapacağı ilk şeyi yapmaya gittik: Atatürk’ün doğduğu evi görmeye. Agora’dan doğuya doğru 15 dakika yürüyerek ulaşabilirsiniz. Ana cadde üzerinde önce Türk Konsolosluğu’nu görüyorsunuz. Hemen arkasında da malum ev var. Kapıda Türk görevliler bizi karşıladılar. Maalesef evin içi kapalıymış. Tadilat bitmiş lakin teşhir çalışmaları devam ediyormuş. Bir kadın görevli bize evin tarihini anlattı, istediğimiz kadar fotoğraf çekebileceğini söyledi. Evi ve kendimizi bolca fotoğrafladıktan sonra acıkan karınlarımızın sesini dinlemeye kara verdik.

Atataürk'ün evi

Evin diğer tarafında üçümüz

Filiz’in daha önceden gittiği bir meyhaneye vardık. Aristo Meydanı’ndan aşağı inen ana caddenin parallelinde kalan bir hanın içinde, adı Bazayazi. Adı ayazdan geliyormuş, han ayaz aldığından fakat hava o kadar sıcak ki kocaman fan olmasa yemek yiyemezsiniz. Servisi, soyadı Şairoğlu olan sevimli bir bayan yapıyor. Gündüz olmasına rağmen, canlı müzik mevcut. Pek dinlenmese de iki adam kendi çaplarında Yunan müziği yapıyor. Türkçe menü de mevcut. Ortaya feta peyniri (keçiden yapılmış bir beyaz peynir, üzerine hafif zeytin yağı dökülmüş, muhteşem bir tat, hastası oldum), ahtapot ızgara (enfes!), kalamar kızartma (bizdekiler gibi değil, gayet etli geliyor, sossuz geliyor ayrıca), patlıcan ızgara (kabuklu gelmesi hariç çok lezizdi) geliyor. Porsiyonlar da öyle bizdeki gibi küçücük değil, gayet doyurucu. Ben akşam uzo içeceğimden kola almayı tercih ettim. Bizimkiler bira aldı. Birer porsiyon da hamsi kızartma söyledik ki gayet güzeldi. Tüm bu dediklerim sadece 55 avro tuttu! Dehşet doyduk, öyle söyleyim ki beni tanıyanlar bundan neyi kastettiğimi anlarlar. Ayrıca meyhanede dekor olarak, ünlü klasik filmlerin afişleri vardı. Onları seyre dalarak bile içmek mümkün.

Bazayaki

Bazayazi Meyhanesi’nden bir anı

IMG_5715

Bu fotoğrafın önemi büyük 🙂 (Bazayazi)

Midelerimizi doldurduktan sonra eritmek lazımdı. Aristo Bulvarı’ndan dümdüz denize, sahile yada bilinen adıyla kordona indik. Her zaman Selanik’in İzmir’e çok benzediğini duymuştum. Nedense ben pek benzetemedim. İzmir’deki Kordon, benim için daha farklı, ki yürümüşlüğüm ve daha nice anılarım vardır. Buradaki Kordon ona benzese de daha farklı bir havası var. Kordon boyunca Beyaz Kule’ye kadar yürüdük. Zaten merkez Selanik, Beyaz Kule’den Liman’a kadar ve Liman da Aristo’ya 5-6 dakika yürüyerek ancak. Toplamda da Beyaz Kule-Liman arası 30 dakika sürmüyor.

Onur

Beyaz Kule’nin hemen yanındaki çimlerde denize karşı Onur

Beyaz Kule’ye varınca birer su alıp Kule’nin altındaki çimenlere uzandık. Manzaranın enfesliğine daldım. Deniz, güneş, insanlar… Bu güzelliğin rehavetine kapılarak tatlı bir uykuya dalmışım. Muhteşemdi. Bu güzel lokasyondayken ben size biraz Beyaz Kule’yi anlatıyım. Osmanlı zamanında yapılmış basit bir kule. Ama Yunan yönetimine geçince kule, bir anlamda vaftiz edilip beyaza boyanmış ve bu, nedense kentin simgesi haline gelmiş. Birkaç yıl sonra beyaz boya gitse de kulenin adı değişmemiş. Selanik hakkındaki tüm turistik yazı veya objelerde mutlaka Beyaz Kule vardır.

20130803_213153

Full tou Meze’de ahtapot ızgara yakın planda

Ardından akşam yemeği için Liman’a kadar geri yürüdük. (Liman diyorum lakin aslında burası eski liman, şu an sosyal alan olarak kullanılıyor, içinde mekanlar var) Limanın karşısındaki sokaktan biraz giderseniz, çevresi lokantalarla dolu, ortada bir çeşmesi bulunan küçük bir meydan sizi karşılayacak. Full tou Meze tam bu meydanda yer alan, harika bir meyhane. Adından anlaşılacağı üzere envai çeşit meze mevcut. Porsiyonlar yine hem göz, hem de karın doyurucu. Hiç ana yemek almadan sadece meze aldık. Yine feta peyniri (yazarken bile içim gidiyor), ahtapot ızgara (denizde gördüğünüz malum canlı, ızgarada pişmiş olarak direkt önünüze geliyor, enfes!), Botaz peyniri (Filiz’in dediğine göre, eskimiş peynirleri kızartarak yapmışlar, ben beğendim, uzo/rakı yanında iyi gidiyor, evde de denenebilir), fava (güzel yapmışlardı), Makedonya salatası (bitmeyen tek mezeydi, fena değildi ama yani!), midye dolma (Bizimkisi gibi değil tam olarak, bir tabakta 15 civarında filan geliyor, her yerinden pilav fışkırıyor. Bizdeki usül her birine pilavı sıkıştırmak yerine, pilavı hepsine ve aralara dağıtmışlar, daha mantıklı ve leziz olmuş. Üztelik meze olmaya daha yatkın.) ve adını unuttuğum bir meze daha vardı.

Full meze

Full tou Meze’deki soframız

Filiz ile birer küçük şişe uzo aldık. Daha doğrusu önce bir tane aldık, yetmedi. İkincisini de aldık ama tam bitmedi, şu an evimdeki buzdolabımda hatıra niyetine duruyor 😀 Uzo, rakıdan daha hafif ve içimi kolay. Biz yine Filiz ile Lübnan’da aynı aileden olan arak içmiştik. O sertti, %55 alkol oranı vardır zaten. Uzonunki %40, rakıya başlamak isteyenlere tavsiye edilir, kokusu da az (yada bana öyle geldi). Onur da yarım litre ev şarabı aldı, ufak sürahide geldi, çok şirindi. Tüm bu saydıklarıma (ki doymamak mümkün değil) 60 avro ödedik. Hesapla beraber tatlı ve dondurma ikram olarak geldi. Ayrıca garsonları da çok iyi ve cana yakın. Selanik gezisinde ilk gidilecek meyhane burasıdır bence. Türkiye’de böyle bir meyhane yok.

Full meze2

 Kadehler havaya!

Biz daha masada otururken Onur, karşı lokantada, daha önceki Balkan gezisinde çok sevdiği bir içkiyi gördü. Biz kalkarken de bizim meyhaneden birer şişe aldı. (Burada ilginç bir diyalog yaşanmış: Onur içkileri almak isteyince, garson “Burada pahalı. Marketten almanız daha iyi olur.” demiş. Onur da nerede bulabileceğini sormuş. Garson, geç olduğu için kolay bulamayacağını söylemiş ve 2-3 dakika düşünmüş. Sonra da bu vakitte yakından bulamayacağını anlayınca mecburen satmış. Var ya, Türkiye’de olsa, daha da pahalıya satardı bizim garsonlar!) Ellerimizde Sommersby ile limana indik. Deniz boyu her yer doluydu, gençler yere oturmuş kendi aralarında takılıyorlardı. Son derece güzel bir ortam, hafif Cihangir’deki merdivenleri hatırlatıyor lakin deniz kenarı olduğundan daha rahat ve daha güzel. Biz de deniz kenarında boş bir alana çömeldik. Ben tamamen uzandım, karşımda tüm Selanik Kordonu ışıl ışıldı. Gece 1 filandı. Çok güzel bir andı orada oturup etrafı seyretmek.

Bu arada Sommersby çok hoş bir içki. Elmalı sodanın hafif alkollü olduğunu düşünün. Türüne ‘cider’ deniyor, beyaz şarap türleri arasındaymış lakin bence gayet farklı. Alkol oranı %5 lakin uzodan sonra alkol tadı bulamıyorsunuz, resmen soda niyetine gidiyor. Ancak ertesi gün tekrar içtiğimizde alkol tadını alabildim ki o da yok denecek kadar azdı. Soğukken çok iyi gdiyor, burada olsa müptelası olabilirdim.

Filiz Hanım’ın günün tüm yorgunluğuyla içi geçti. Biz Onur ile biraz konuştuk. Sonra baktım gözlerim kapanıyor (ki orada süper uyunurdu, mis gibi açık hava), kalktık. Yavaş yavaş otele yürüdük. Direkt yataklara girdik, uyumam için çok zaman geçmesine gerek kalmadı.

  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. 08/12/2013, 22:31

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: