Arşiv

Posts Tagged ‘Gia Coppola’

Filmekimi 2014 İzlenimleri

Palo Alto [Gia Coppola]

palo-alto

Gia Coppola halasına çekmiş. Kendi bildiği dünya hakkında temiz, stirilize ama bilindik ve sıkıcı bir işe imza atmış. Genç yaşının verdiği birikimle hakim olduğu bir konuya, liseli gençlerin hâlet-i ruhiyelerine yoğunlaşmış. Sonuçta akıcı olmayan ve tahmin edilebilirliği yüksek bir film çıksa da vasatın üstünde olduğu açık. Tabii Sofia Coppola’nın işçiliği daha iyidir, Gia biraz taklit gibi duruyor bu açıdan. Yine de ilk film olması açısından olumlu bir çaba. Ayrıca bu film Türkiye’de çekilseydi, kesin birkaç ödül toplardı.

Maps to the Stars [David Cronenberg]

maps-to-the-stars

Cosmopolis‘in (2012) fazla entelektüel ve kendini bilmiş havasından sonra Cronenberg, daha sade bir işe soyunmuş. Her bireyi ünlü olan bir aile ve kaçık bir aktris üzerinden Hollywood’u eleştiriyor. Yalnız senaryodaki eğretilik öyle göze batıyor ki izlemek işkenceye yakınlaşıyor. Bilhassa ortalara doğru tüm gizem çözülünce bir “Eeee yani!?!” durumu oluşuyor. Cosmopolis‘te de hissedildiği üzere Cronenberg kariyerinin ilk dönemindeki başarısının ekmeğini yiyor. Benzer bir yorumu Julianne Moore için de yapabiliriz.

Le Meraviglie (The Wonders) [Alice Rohrwacher]*

wonder

Le Meraviglie (2014) bir büyüme hikâyesi, en nihayetinde. Ergenliğe yeni girmiş olan Gelsomina, yaşadığı küçük köyde dünyayı tanımaya gayret etmektedir. Arıcılıkla uğraşan bir ailenin en büyük kızı olarak yaz tatilinde, babasına en çok o yardım etmektedir. Onun bu rutin hayatını iki yeni gelişme değiştirecektir. İlki köye gelen reality show yarışması ki kız kardeşiyle ilk duyduğu andan itibaren katılmaya can atar. İkincisi de babasının para kazanmak için getirttiği hapisten yeni çıkmış Alman delikanlı.

Cannes’da Jüri Büyük Ödülü almış bir film olmasından beklendiğin tersine, şatafatlı numaraları yada sıradışı bir özelliği yok La Meraviglie‘nin. Filmin derdi, Gelsomina’nın hayatı boyunca hatırlayacağı bir yazı olabildiğince olağan bir şekilde peliküle aktarmak. Bu yüzden de belgesele oldukça yaklaşan, dingin bir tarzı var. Rohrwacher’ın başarısı, istediği filmi kusursuza yakın çekmesi olmuş. Gelsomina’nin hikâyesini anlatırken bir yandan da sade köy hayatının kayboluşunu, televizyon masalsılığının aldatıcılığını ve gündelik hayata olumsuz etkisini ile paranın her yere girmesiyle başlayan önlenemez yıkımı alttan alta veriyor. Büyük bir film yerine, küçük ama kendinden emin ve mahir bir film arayanlara hitap ediyor. Daha fazlasını oku…