2012 Değerlendirmesi
2012, benim için büyüme yılıydı. Gerçekten hayatım adıma önemli olaylar oldu ki kim bilir belki de, bunlardan bazılarını ileride hayatımın dönüm noktaları olarak nitelendireceğim. Ama son 2-3 günde dönüp bunları analiz etmeye çalıştığımda, önemli olanın bunların gerçekleşmesi değil de bunların hayatımda yarattığı etkiler olduğunu fark ettim. Şunu daha iyi anladım ki 2012’nin başında ben çoğu konuda bir çocukmuşum. Deneyimsiz, ürkek, sorumluluk almaya korkan, düşüncesiz, vb.
Mesela şubatta katıldığım ‘Kim Milyoner Olmak İster?’ yarışması unutuldu gitti. Sorular, cevaplar, o heyecan, insanların geri dönüşleri geçmişte kaldı. Lakin oraya çıkabilmenin verdiği güven, kendimi benimseyebilme adına atılmış adım, bir varlık olarak birkaç bin kişinin gözünün üzerinde olmasının verdiği bilinç baki kalacak.
Lakin beni tanımayanların tahmin edemeyeceği üzere bu yarışma macerası, yarışma sonrasında yaşadıklarımın ve onların ruhumda yankılarının yanında pek bir şey ifade etmiyor. Bu yıl içinde bana başka hiçbir şeyin öğretemeyeceği kadar çok şey öğreten iki ilişki yaşadım. İyisiyle kötüsüyle ikisi de sonlandı ama ikisinin de ruhumda açtığı yaralar, biliyorum ki, ömür boyu kapanmayacak. Genel kanının aksine bu yaralardan ötürü müteşekkirim. İyi ki açıldılar ki, iyi ki kanadılar ki ve kanamaya devam edecekler ki bana kendimi öğrettiler. İnsanın, en başta kendisini tanımadığını bu yıl çok acı bir şekilde öğrendim. An itibariyle de bu öğrenme süreci sonlanmış değil. Belki de bir ömür boyu devam edecek. Önemli olan, geç kalınmış da olsa, buna başlayabilmek.
Dün gece yeni yılı kutlarken, ev sahibi arkadaşım “Herkes çalmak için 2 şarkı seçsin.” dedi. Ben, 2012’yi bana kabaca anlatan biri yeni diğeri eski iki şarkı seçtim. İlki, çocukluğa duyulan özlemi anlatıyor diğeri de yitip gidene duyulanı. İlkini, yılın son çeyreğinde sayısız kez dinledim, hatta canlı olarak da dinleme şansına eriştim. Şarkıyı ve bilhassa klibini izlerken de çok düşündüm: Çocuk olmak, gerçekten özlem duyulacak bir zaman dilimi. Ne iş tasası, ne geçinme derdi, ne de kalp yarası var. Tüm derdiniz, o an oynadığınız oyunun sonu veya o günkü olaylar. (Tabii kimileri de var, daha çocuk yaşta bu dönemden çıkıp gerçeklerle; açlıkla, parayla, acımasızlıkla, acıyla, yalnızlıkla yüzleşiyor. Ben çok şükür ki bunları çocukken yaşamadım lakin yıl içinde öyle anlar oldu ki “Acaba yaşasaydım daha mı iyi olurdum?” diye düşündüm.) Ama şu husus da çok önemli; çocukluk, çocuklukta kalmalı. Zamanı geldiğinde büyüyüp ip elinize almalı, elinizi taşın altına sokmayı öğrenmelisiniz. Ki böylece büyümenin de güzelliklerini yaşayabilirsiniz. Aşağıdaki videoda ilk seçtiğim şarkıyı dinlerken bunları göz önünde tutun lütfen:
Dediğim gibi, 2012 bana büyümenin; bedensel gelişimle, parayla, kariyerle, mevkiyle alakası olmadığını öğretti. Çevreme dikkatli baktığımda çoğunluğun çoğu yönden hiç büyümediğini gördüm. Bazı yazarların dediği üzere, ‘içinizdeki çocuğu’ kaybetmemek elbet önemli fakat büyümek de bir gereklilik. Hatta daha geniş çerçeveden baktığımda gördüm ki bu husus, siyasi, ekonomik, kültürel ve mesleki hayatımızı ve düzenimizi de etkiliyor. Küçük çocuklar gibi ego patlamaları yaşayıp olayları ciddiye alan “İlle benim dediğim olacak!” diye ağlayan kişiler görüyoruz etrafta. İşin daha ilginci, çocukken bu tutum, en fazla o günkü oyununuzu kaybetmenizi ve belki o gece rahatsız uyumanıza yol açarken; büyüyünce birinin işini, emeğini ve hatta canını kaybetmesine bile yol açabilir. Hatta, ne yazık ki, açıyor! Yoksa her geçen gün artan şiddet olaylarını, günlük atışmaları, ekonomik buhranları ve hatta savaşları nasıl açıklayabilirsiniz ki?
Yavaştan ikinci şarkıya geçip yazımı sonlandırırken, 2012’nin başta kendimi eleştirmek ve değiştirmek adına önemli bir yıl olduğunu yineleyim. Belki de kendimi tamamen bulmam için daha çok böyle yıl geçirmem, daha fazla tokat yemem, dibe düşmem ve çıkmam gerek lakin sonuçta ulaşacağım yer ve onun getireceği mutluluk beni şevk ediyor. 2012’de öğrendiğim başka küçük şeyler de; herkese, her canlıya saygı duyma gerekliği, kimseyi körü körüne yargılamama bilinci, en yakın arkadaşından gelse bile öğütlere bir noktadan sonra kulak tıkayıp sadece kalbinin sesini dinleme gereği. Unutmayın ki dünya bir şekilde dönüyor ve siz nasıl planlarsanız planlayın hayat kendi istediği gibi akıyor. O yüzden onun önüne barajlar dikip boşuna durdurmaya çalışmayın. Bırakın aksın, hatta siz de ona elinizden geldiğince uyum sağlamaya çalışın. Bir şekilde hayat size doğru olanı veriyor, ilk başta size yanlış gibi gel se de. Tanju Okan’dan ‘Hasret’le yeni yılınızı en içten dileklerimle kutluyorum.
Son Yorumlar