Başlangıç > gezi yazısı > Avrupa Gezi Notları – 3: Stockholm

Avrupa Gezi Notları – 3: Stockholm

27 Mayıs Pazar sabahı kaltıktan sonra direkt Müge’nin yurduna gittim. İki arkadaş güzelce kahvaltı ettik, sohbet ederek. Ardından yürüyerek Uppsala merkeze geldik. Müge’nin karnavalda işleri olduğundan bana katılamayacaktı ama ben günübirlik Stockholm’a gidecektim. Müge Hanım 😀 beni trene bindirdikten sonra döndü. 40 dakika sonra Stockholm ana garındaydım.

Zaten Müge’yle kısa bir plan yapmıştık. Hemen onu uygulamaya koyuldum. Önce eski Stockholm’ün olduğu adayı (Gamla Stan) turladım. Bu arada şunu hemen belirtmem gerek, Stockholm adalardan oluşmuş bir kent. Güneyinde de daha binlerce irili ufaklı ada var. Uçak inmeden önce havadan bunu gayet detaylı görmüştüm. Stockholm de bu adalar topluluğunun en kuzeyindeki birkaçından oluşuyor. Dediğim üzeri eski Stockholm’un bulunduğu ada ufacık. Kraliyet sarayı, Nobel Bilim Akademisi bu ada üzerinde. Geriye kalan binalar hep turistik. Dükkanlar, barlar, restaurantlar, vs. Ben kraliyet sarayının önünden geçerken, turistlere yönelik askeri geçit töreni düzenleniyordu. Askerlerin çoğu kadındı. Fazla durmadan yürümeye devam ettim.

Bu küçük adayı bitirince bir tekneye atlayıp daha büyükçe bir ada olan Djurgarden’e geçtim. Bu adada yerleşim yok, büyük bir park kendisi. En önemli müzeler, eğlence parkı ve özel bir park olan Skansen bu adada buluyor. Ben zaman kısıtından dolayı Kraliyet Müzesi’ni es geçtim. Direkt Vasamuseum’a gittim.

Vasamuseum, 1628’te çıktığı ilk yolculukta, daha liman çıkışında batan Vasa Savaş Gemisi’ne özel bir müze. Tabii, müzenin oluşturulma sebebi 1951’e dayanıyor. Çünkü bu tarihte İsveçliler geminin enkazını bulup çıkarmaya karar veriyor ve yıllar süren çalışmayla tüm gemiyi çıkartıp, tüm parçalarını elden geçiriyorlar. 1990’da açılan müzede, geminin orijinalini görebiliyorsunuz, üstelik %90’dan fazlası 1628 yapımı orjinal parçasına sahip. Nasıl diyenlere, cevap müzede açıklanıyor. oldukça seyrek tuz oranına sahip Baltık Denizi sayesinde Vasa Savaş Gemisi, hiç çürümeden tam 333 yıl su altında kalmış. Müzenin girişinde 30 dakikalık bir belgesel izleniyor. Bu belgesel, tüm bu anlattıklarımı detaylı açıklıyor. Ayrıca 4 katlı müzede, geminin 17. yüzyıldaki yapımından, o tarihteki koşullardan, nasıl ve neden battığından, nasıl çıkarıldığından, nasıl korunduğundan bahseden ayrı bölümler bulunuyor. Oldukça zevkli ve bilgilendirici bu müzeyi ben çok beğendim. 2 saat gibi bir zamanda bitirdim.

Ardından yorgunluğuma rağmen Skansen’e gittim. Burası, ücretli bir açık-hava müzesi-hayvanat bahçesi karışımı. Hem de oldukça büyük bir park, hem İsveç kültürüne dair öğeler içeriyor, hem oldukça geniş bir bitki çeşitliğine sahip, hem de güzel bir hayvanat bahçesi bulunuyor. Oldukça geniş bir alana yayılı olan Skansen’i ancak kendi haritasıyla gezebiliyorsunuz. 😀 Saat 7’ye yaklaşırken ben dayanamayıp tüm parkı dolaşamadan çıktım.

30 dakikalık sıkı bir yürüyüşle Hötorget’e (bir meydan) gittim (Yolda bir ara kayboldum. Tam bu sırada Tunç Okan’ın efsane filmi Otobüs’ün geçtiği meydanı da görmüş oldum.) Buradaki bir mekanda İTÜ’den arkadaşım Mehmet Ali ve ailesiyle buluştum. (Bir önceki yazıda nasıl buluştuğumuzu anlatmıştım.) Biraz onlarla konuştuktan sonra Uppsala’ya dönüş yolculuğuma başladım. Uppsala’daki otelime vardığımda saat 10 buçuğu geçiyordu ama hava hala aydınlıktı. 😀

Stockholm tipik bir Avrupa şehri olsa da çekici bir kent. 3 gün ayrılmak lazım aslında. 2 gün müzeler ve şehir turu; 3 gün de tekne turu yapacaksınız. Harika olur. Ben çok kısa kestim ama tavsiye ederim rahatlıkla.

Kategoriler:gezi yazısı Etiketler:,
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: