Arşiv
32. İstanbul Film Festivali İzlenimleri – 2
Dan Skaldede Frisor (Love is All You Need/Sadece Aşk) [Susanne Bier – 2012]
Benim sevdiğim yönetmenlerden olan Danimarkalı Susanne Bier, genelde popülizme yönelik tür filmleri çeker ama hepsinde sizi çeken bir yan bulunur. Nitekim yeni filmi de romantik komedi trüklerini kullanan hoş bir seyirlik. Kanserinden yeni kurtulan kuaför Ida, kocasını kendi salonunda genç bir kadınla yakalar. Ardından gerçekleşecek olan kızının İtalya’daki düğünü dolayısıyla kendi sorunlarını bırakıp kızına yönelir. Ama damat tarafı da pek normal değildir, başta damadın dul babası Philip olmak üzere.
Son derece uç karakterlerle dolu film, Bier ve başarılı senarist Anders Thomas Jansen’in deneyimi sayesinde hikayenin tüm gediklerine rağmen, filmi toparlayıp gayet güzel bir kıvam tutturmayı başarıyor. Başta Pierce Brosnan ile Trine Dyeholm’un uyumlu oyunculukları ve arkaplandaki İtalya’nın güzelliği sayesinde gayet keyifli, kafa yormayan ama bir o kadar rahatlatan bir filme dönüşüyor.
Prince Avalanche (Yolların Prensi) [David Gordon Green – 2013]
Genelde komedi filmleri çeken David Gordon Green, bu sefer gayet iddiasız bağımsız bir film çekerek şaşırtıyor. İddiasız dediğime bakmayın, Berlin’de En İyi Yönetmen ödülünü kaptı. Bir orman yolunun yol düzenlemesini yapan iki adamı anlatan film, bu minimalist öyküsüyle kendi çapında bir kıvam tutturup yol alıyor. Kendini bilen, fazla aşırıya kaçmayan, bazı klişelere yaslanan ama kendi havasını da yaratabilen küçük bir film, Prince Avalanche. İki kazık kadar adamın, izole bir ortamda, büyüme sancılarını perdeye taşıyor ve her bağımsız film gibi oyunculuklara dayanıyor. Şansına Hollywood’un komik adamı Paul Rudd, rolünün altından başarıyla kalkıyor. 2013’ün küçük ama başarılı filmlerinden biri olarak hatırlanacak. Daha fazlasını oku…
Son 2 Ayda İzlediklerim
Film izleme alışkanlığının tıkandığı bir yılı geride bıraktık. 2010, neresinden bakılırsa bakılsın fiyasko bir yıl olarak hafızalara kazındı. 2010 yılı içerisinde çıkan birbirinden iddialı filmler yerlerde süründüler. Bırakın kaliteli bir yapımı, vasat bir filmi bile yere göğe sığdıramaz olduk. Çünkü zaten bir elin parmaklarını geçemeyen kaliteli filmlerden sonra, sinemaya hasret kimseler vasat filmlerden medet ummaya başladılar.
Mart’ın Sinema Dökümü
Mart ayında pek kayda değer olmayan 5 vizyon filmi izledim. Sadece meraktan ötürü seyrettiklerim var. Mesela ne zamandır romantik-komedi izlemedim deyip 27 Dresses’i izledim. Çok gereksizdi. Gerçi sonlara hafiften toparlamaya niyetlendi ama ı-ıh, olmamış. Knocked Up’tan sonra Katherine Heigl’da umut olabilir diyordum, yokmuş.
İkinci merak ettiğim Love in the Time of Cholera. Marquez’in ünlü romanının uyarlaması. Edebiyat tembeli olduğumdan okumaktansa izlemeyi yeğlerim hep. Yine, bari filmini izleyim dedim. Film kötü değil ama iyi de değil. Sıkıcı değil ama akmıyor da. İki arada bir derede, ne idüğü belirsiz. Oyuncular fena değil, tasarım, kostümler hoş. Konu çekici. Ama bir şeyler eksik. Çıkaramadım da. Bu arada bu ayki Empire ‘Seks Yapmanızı Sağlayacak 40 Film’ listesi yayınlamış. 41. de bu film olabilir.
August Rush’ı izledim, Atilla Dorsay’ın yazısını okuyunca. Hikaye çok ilginç, fena halde akıcı ve güzel akıyor. Of dedim, işte yılın sürprizi. Ama finalde batırdı. Sen o kadar güzel hesap yap, ama sonucun yanlış çıksın. Yine de izlenmesi gerekiyor bence. Bir kere sevginin gücünü anlatması bakımından kayda değer. İki, hiç sıkmıyor. Üç, kadro gayet iyi. Keri Russell’in çok güzel olduğunu keşfettim.
İstanbul Film Festivali programı açıklanınca, filmlere göz atarken Things We Lost in the Fire ilgimi çekti, izledim. İlgimin ana nedeni, geçen yıl yine festivalde keyif alarak izlediğim Düğünden Sonra’nın yönetmeni tarafından çekilmiş olması. Film fena değildi. Halle Berry’yi Monster’s Ball’dan sonra ilk defa ciddi bir rolde izlemek güzeldi, yakışmış. Benicio Del Toro harikaydı yine. Bier ilginç bir melodram çekmiş yine, ara sıra sıktı ama izlettirdi kendini.
Geçen gün de, konusu ilgimi çekince Vantage Point’i izledim. Başı çok iyiydi. Ortalara doğru o kadar dağıldı ki bunu nasıl toparlayacaklar diye merak etmeye başladım. Aslında hoş dağıtmışlar ama fazla yan öykü olmuş. Sonu ise klişenin Allah’ıydı. Adam harbi, 90 dakikada olayı toparladı ama film eğlencelikten öteye geçmiyor. Çok daha iyisi yapılabilirdi. Kadro gerçekten göz kamaştırıcı ama çok yan hikaye olunca oyunculara da zaman kalmamış. Sigourney Weaver harika mesela ama ilk 10 dakika sonrası kayıp. Forest Whitaker harcanmış. Matthew Fox iyiydi, daha fazla olsa fena olmazdı. Keza Eduardo Noriega da öyle. Film kaçırılmış bir fırsat.
Martın sinema özeti böyle. Klasiklere daha ağırlık verdiğim bir aydı. Biraz da kendimi festivale saklıyorum, diyet yapıyorum. 18 filme yer kalsın beynimde.
Benimle Evlenir misin?/27 Dresses
Oyuncular: Katherine Heigl, James Franco, Edward Burns, Malin Akerman, Judy Greer – Görüntü Yönetmeni: Peter James – Müzik: Randy Edelman – Senaryo: Aline Brosh McKenna – Yönetmen: Anne Fletcher **1/2
Kolera Günlerinde Aşk/Love in the Time of Cholera
Oyuncular: Javier Bardem, Giovanna Mezzogiorno, Benjamin Bratt, Marcela Mar, Unax Ugalde, Liev Schreiber, Fernanda Montenegro – Görüntü Yönetmeni: Alfonso Beato – Müzik: Antonio Pinto – Senaryo: Ronald Harwood (Gabriel Garcia Marquez’in ‘El Amor en los Tiempos del Colera’ adlı romanından) – Yönetmen: Mike Newell **1/2
Kalbinin Sesini Dinle/August Rush
Oyuncular: Freddie Highmore, Keri Russell, Jonathan Rhys Meyers, Terrence Howard, Robin Williams, William Sadler – Görüntü Yönetmeni: John Mathieson – Müzik: Mark Mancina – Senaryo: Nick Castle, James V. Hart (Paul Castro ve Nick Castle’ın hikayesinden) – Yönetmen: Kirsten Sheridan ***1/2
Yitirdiğimiz Şeyler/Things We Lost in the Fire
Oyuncular: Halle Berry, Benicio Del Toro, David Duchovny, Alexis Llewellyn, Micah Berry, John Carroll Lynch, Alison Lohman, Robin Weigert – Görüntü Yönetmeni: Tom Stern – Müzik: Jonah Södergvist – Senaryo: Allan Loeb – Yönetmen: Susanne Bier ***
Bakış Açısı/Vantage Point
Oyuncular: Dennis Quaid, Matthew Fox, Forest Whitaker, Bruce McGill, Edgar Ramirez, Said Taghmaoui, Ayelet Zurer, Eduardo Noriega, Sigourney Weaver, William Hurt – Götüntü Yönetmeni: Amir M. Mokri – Müzik: Atli Örvarsson – Senaryo: Barry Levy – Yönetmen: Pete Travis ***1/2


Son Yorumlar