Arşiv
Urfa Notları – 2: Göbeklitepe ve Harran
İlk günün yorgunluğu üzerimize çökmüş olacak ki pazar sabah biraz geç kalktık. Otelde hep hep beraber kahvaltı yaptıktan sonra günlük programı belirledik. Önce Balıklıgöl ve çevresini gündüz de görelim dedik.
Daha otelden çıkar çıkmaz etrafın kalabalık olacağı hissediliyordu. Havanın güzelliğini de fırsat bilenler göl ve çevresindeki alanı doldurmuşlardı. Cuma gecesine göre tam ters bir vaziyet vardı. O ıssızlık ve balıkların sakinliği, gölün çevresinde insan seline (ezilmeye ramak kalacak kadar) ve balıkların (bir avuç yem uğruna) histerisine dönüşmüştü. Kutsal olduğu söylenen bir mekana hiç benzemiyordu. Gölün çevresindeki “Lütfen balıklara yem atmayınız!” tabelalarının hemen yanında yem satan ve bunları alıp (nasıl olduğunu anlamadığım ve anlamak da istemediğim bir) sakinlikle balıklara atıp onların birbirini ezmesini hayranlıkla seyreden bir insan kalabalığı. Bir de bu insanlara Türkçe, İngilizce, Arapça ve Kürtçe rehberlik satmaya çalışan küçük çocuklar. Turizm ve dini kutsallıktan halkımızın anladığının bu olması son derece düşündürücü. “Anayasayı bir kere delmekten bir şey olmaz!” diyen Özal’dan, şiddete duyulan (korkutucu) hayranlığa kadar bir sürü tartışma konusu çıkar bu fotoğraftan. Yazının ilk kısmının başında belirttiğim üzere, bu geziler ülkemin insanlarını gözlemlemek ve anlayabilmek için çok ciddi fırsatlar.
Bu sefer Ayn-ı Zeliha Gölü‘nün yanından yukarıya da tırmandık. Çıkış parkurunda Hz. Eyüp‘ün ünlü sabrını çektiği mağara da bulunuyor ama bana hiç çekici gelmediğinden girmedim (Bu arada Hz. Eyüp’ün İngilizce’deki adının Job olması ve iş (job) kelimesinin buradan türemesi bana ilginç gelir). Yukarıdan Urfa’ya tepeden bakabiliyorsunuz ve o anda buranın bir Orta Doğu şehri olduğunu daha iyi kavrayabiliyorsunuz. Biz Batı’da yetişen insanlar, bu Orta Doğu’luluk kavramını küçümseriz ve hatta (dillendirmesek de) reddederiz. Sanki Türkiye sadece Marmara ve Ege’den oluşuyor gibi düşünmek isteriz. Oysa ki bu düşünce (dillendirmemeniz yetmez) oldukça ırkçı ve sakattır. Bir kere kendi benliğimizin inkar edilmesi bir yana; bu yörenin, toprakların ve insanların inkar edilmesi başlı başına anti-demokratik, züppece ve elitist bir harekettir. Son zamanlarda yaşadığımız olayların sebeplerinden biri de budur ve bir an önce bu yanlıştan dönülmesi lazımdır. Ülkemizdeki farklı unsurların kıymetini bilip onları daha fazla anlamaya çalışmalıyız. Bu bakımdan Urfa Kalesi’nin yanı başından şehre bakmak, bir an olsun çemberin dışına çıkıp (içinde yaşadığımız) çembere bakmaya benziyor. Daha fazlasını oku…
Urfa Notları – 1 : Balıklı Göl, Halfeti, Birecik
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde en çok dikkat ettiğim noktalar, kişilerin birbirlerini dinlememesi ve olayları kendi bakış açılarından yorumlamakta ısrar etmeleri. Sanki herkes, muhatap olduğu kişiyle aynı sosyal statüde olmak, aynı eğitimi almak ve aynı şeylerden hoşlanmak zorundaymış gibi. Aksi bir duruma tahammül edemiyorlar, düşünmek bile istemiyorlar ve karşı tarafı yok etmek veya kendi tarafına çekmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Mesela İstanbul’daki çoğu kişi için Türkiye İstanbul’dan, hatta Boğaz hattından ibaret. Tüm konuları bu bakış açısıyla yorumluyorlar. Onlar için Van’da yaşayan bir köylü teyze, Kars’taki bir öğrenci veya Hakkari’deki bir esnaf Kaf Dağı’nın arkasındaki bir masal diyarında yaşıyorlar.
İşte bu dar bakış açısından kurtulmak için elimden geldiğince ülkemi gezmeye çalışıyorum. Tabii yemek yemeyi bir hobi olarak gördüğümden lezzetleri yerinde denemek ve turistik bir gezi yapmak da yurt içi gezilerimin bir sebebi. Fakat gittiğiniz yerdeki evler, insanlar, kültür de Türkiye’yi anlayabilmek için önemli. Benim kadar onlar da bu ülkenin vatandaşıysa, onları anlamam gerekir ve bunun için de onların hayatlarını az da olsa gözlemleyebilmem gerekir. Diğer türlü yaptığım her yorum eksik ve tek taraflı olur.
Urfa’ya indiğinizde size hoşgeldin diyen yazı
Bu kez de arkadaşlarımla yolumuz Şanlıurfa’ya düştü. Burayı seçmemizin amacı genelin tercih ettiği üzere Balıklıgöl veya Urfa’nın yemekleri değildi, Göbeklitepe’ydi. İlk defa 2 yıl önce duyduğum bu ören yerinin, dünyada bilinen en eski tapınak olduğu tescillendi. Yazı içinde daha detaylı anlatacağım ama benim gibi inançlara, inançların doğuşuna ve tarihine meraklı biri için böyle bir yerin ülkemde olması harika bir şeydi ve kesinlikle gidip görmem lazımdı. Böylece Göbeklitepe’yi ilk duyduğumuzdan beri gitmek için plan yaptığım Engin ile beraber tarihi belirledik sonunda. 21-23 Şubat haftasonu için güzel bir grup kurarak ülkemin ‘Peygamberler Şehri’ denilen bu kentine bir gezi düzenledik. Daha fazlasını oku…
Son Yorumlar