Arşiv

Posts Tagged ‘Müşfik Kenter’

Hayattan Notlar

  • Geçen hafta sinemamızın ünlü yönetmenlerinden Metin Erksan vefat etti. Erksan, sinemamızdaki kendine has bir üslubu bulunan nadide yönetmenlerdendi. Ülkemize Berlin’den Altın Ayı’yı ilk getiren yönetmendi, üstelik 1964’te. Tüm filmlerini izleyemesem de belli başlı filmlerini izlemişimdir. Yılanların Öcü ile Kuyu’yu bahsedildiği kadar sevememişimdir. Ama Susuz Yaz ile Sevmek Zamanı  benim en sevdiğim Türk filmleri arasındadır. Bilhassa Sevmek Zamanı kendine has yapısı ve atmosferiyle sadece ülkemizin değil, dünya sinemasının sayılı örneklerindendir.
  • Sevmek Zamanı, adı üzerinde bir aşkı anlatır ama bu aşk, bir insana duyulan aşk değil, bir insanın suretine (resmine) duyulan aşktır. Müşfik Kenter’in oynadığı boyacı ustası, iş yaptığı evlerden birinden bir resme aşık olur. Sonra resmin sahibi karşısına çıkıp bu ilginç durumu görünce o da boyacıya aşık olur ama boyacı onu reddeder. “Ben seni değil, suretini seviyorum. O hiç beni bırakmayacak.” der. Çok derin felsefi hatta tasavvufi alt metinleri olan, aşk üzerine çok farklı düşünceler üreten eşsiz bir filmdir.
  • Bunları yazmayı düşünürken bu akşam da Müşfik Kenter’i kaybettik. Bilhassa sesi ile hafızalarımıza kazınmış önemli bir tiyatrocuydu. Sahnede birkaç kez izleme fırsatım olmuştu küçükken. Benim aklımda hep Sevmek Zamanı ile aklımda kalacak ama.
  • Bu maddeyi okuyanlar abartıyorsun diyebilir ama gerçek bir dost arkadaşının zevklerini bilir ve uygun zamanlarda bu doğrultuda aksiyonlar alır. Mesela hiç unutmam, yıl 2007, Bergman ölmüş, ben de Almanya’da kamptayım. Cebime bir mesaj geldi, “Başın sağ olsun, Bergman da ölmüş.” diye. O kadar mutlu olmuştum ki yurtdışındayken bile bana böyle bir jest yapan bir dostum vardı.
  • Çok Bergman filmi izlememişimdir ama benim için çok önemli bir yönetmendir. Hayatının son 25 yılında film çekmese de onun gibi bir sanatçıyla aynı dünyada yaşadığımı bilmek bana huzur veriyordu. Garip ama gerçek bir duygu.
  • Bazen bir kişiyi tanımak için salt onunla konuşup gözlemlemeniz yetmeyebilir. Onunla ilgili gizli, garip, kıyıda kalmış bilgileri hayatını inceleyerek öğrenebilirsiniz. (bkz. Sherlock Holmes) Mesela sevdiği filmler, şarkılar, yemeği sipariş etme biçimi, yürüyüşü, tokalaşması, vs, vs… Çoğu kişinin dikkat ettiğine inanmadığım ama benim çok uyguladığım bir olgudur.
  • Mesela eski kız arkadaşım A Little Bit of Heaven adlı bir filme hayran kaldığını söylemişti. Normalde izlemeyecektim filmi ama sırf onu daha iyi anlayabilmek için izledim. Hatta film bitince onu arayıp, “Senin filmi izledim.” dedim. “Neden?” diye sordu, ben de “Seni daha iyi tanıyabilmek için.” dedim. Şaka yaptığımı sanmıştı ama gerçeği söylüyordum.
  • Film, gördüğüm en felaket oyuncu seçimi hatalarından birini barındırıyordu. Aslında çok sevdiğim Gael Garcia Bernal, film için korkunç bir hataydı, son derece de kötü oynuyordu Bernal. Böylece filmden başta soğuyorsunuz, genel olaraksa vasatı zaman zaman yakalayan bir filmdi. Bariz bir de tempo sorunu vardı.
  • Ama filmi iki sahnesi için bile izleyebilirsiniz. Peter Dinklage’ın (her zamanki gibi) yine döktürdüğü jigolo performansıyla esas kadınımıza hayat dersi verdiği sahne. İkincisi ise finaldeki cenaze partisi.
  • Cenaze partisi kavramı bizim kültürümüze oldukça ters, hatta ayıplı bir olgudur. Ölünün ardından eğlenilmez, hatta 40’ı çıkmadan dışarıya adım atılmaz. Çünkü ölüm, kötü bir şeydir ve yas tutulmalıdır. Herkesin görüşüne çok saygılı olsam da bana saçma geliyor. Çünkü bence ölüm, tıpkı doğum gibi doğal bir süreçtir. Bu hayatın sonlanmış olması, o ruhun acı çekmesi manasına gelmiyor. Ölümden sonrası muamma olsa da ölen ruh için yeni bir başlangıç manasına bile gelebilir. Arkada kalanlar onu bir daha göremeyecek olsa da, onu anmak için ve belki de onu yeniden tanımak için yapılacak bir töreni (eğlence olsun, olmasın, tercihtir) evde oturup karalar bağlamaya yeğ tutarım.
  • Nitekim Metin Erksan’ın ölüm haberini aldıktan sonra, onun sonsuza kadar yaşayacak filmlerinden birisini seyretmek güzel olmaz mı?
  • Son zamanlarda Redd’in son albümünü (Hayat Kaçık Bir Uykudur) dinliyorum arka arkaya. Biraz içinde bulunduğun moda da bağlı olsa da, yine güzel bir albüm çıkarmış Redd. ‘Senden Sonra’ ile ‘Iskaladık Birbirimizi’ bana hitap eden özel parçalar olsa da, Şebnem Ferah düeti ‘Sevmeden Geçer Zaman’ ile ‘Beni Sevdi Benden Çok’ gelecekte de dinleyeceğimiz şarkılar olacak.
  • Geçen hafta, ünlü TV dizisi Oz’u bitirdim. 1997-2003 arası yayınlanan dizi, 6 sezonu boyunca Oswald Hapishanesi içindeki olayları anlatıyor. Çok karakterli yapısı ve 1 saatlik bölümleriyle bugün artık alıştığımız az bölümlü HBO dramların ilki. Oldukça gerçekçi yapısıyla fazlasıyla dikkat çekiyor. Kan, şiddet ve cinsel istismar izlemek sizi pek etkilemiyorsa, aklınızın kenarında tutmanız gereken bir dizi. Hayran kalabilirsiniz.
  • Yalnız kaldıysan , kalkıp pencerenden bir bak
    Güneş açmış mı , yağmur düşmüş mü
    Dön bak dünyayaHerkes gitmişse , sakince arkana dön bir bak
    Dostun kalmış mı , aşkın solmuş mu
    Dön bak dünyaya , dön bak dünyaya

    Yalnız kaldıysan , kalkıp pencerenden bir bak

Güneş açmış mı , yağmur düşmüş mü
Dön bak dünyaya

Bir sonbahar kadar yalnız , bir kış kadar savunmasız
Ya da ilkbaharsan , yolun başındaysan

Asla vazgeçme , kalkıp da pencerenden bir bak
Güneş açmış mı , yağmur düşmüş mü
Dön bak dünyaya

  • Pinhani’nin ilk albümünde daha Kavak Yelleri saçmalığı başlamadan albümün en sonundaydı bu parça. Basit ama bilge sözleriyle sizi kendine çekiyordu ama asıl parçayı önemli kılan son 3 dakikasındaki enfes Akın Eldes solosuydu. Hala dinlerken tüylerim diken diken oluyor. Daha Pinhani ünlü olmadan Şero ile bir hafta içi gecesi Joker’de dinlemiştik grubu. Eldes canlı olarak farklı bir solo atmıştı, kendi kanıtlarcasına. Müzik tarihimizin kıyıda kalmış önemli şarkılarındandır, Orhan Atasoy’un ‘Gemiler’i misali.