Başlangıç > başyapıt, din, dizi, eleştiri, fikir, Mühendislik > İnsan ve İnanç Üzerine – Dekalog I: “Yaradan’a Şirk Koşmayacaksın!”

İnsan ve İnanç Üzerine – Dekalog I: “Yaradan’a Şirk Koşmayacaksın!”

Ne kadar süreceği belirsiz yeni bir yazı dizisine başlıyorum. 10 yazı sürecek bu serinin her birinde, Krzysztof Kieslowski’nin 1989’da Polonya Devlet Televizyonu için çektiği Dekalog serisinin bölümlerini analiz etmeye çalışacağım. Buradaki amacım derin bir inceleme yapmak değil; sonuçta ne sosyoloji, ne psikoloji, ne teoloji okudum, ne de bu konular üzerinde ciddi bir hakimiyetim var. Her insan gibi benim de inanç olgusu hakkında düşüncelerim var, ayrıca sinemaya olan derin aşkım aşikârdır. Bu iki öğenin kusursuz diyebileceğimiz bir sentezi olan Dekalog serisi, Hz. Musa’ya inen tabletlerdeki On Emir’i konu edinir. Kieslowski her bölümde yaklaşık 1 saat boyunca, Varşova’nın bir banliyösündeki toplu konutlarda bulunan bir apartmanın farklı bir sakinine odaklanarak birer emri ele alır.

dekalog

İlk bölüm, üniversitede akademisyenlik yapan Krzysztof ve tek başına büyüttüğü 10 yaşındaki Pawel’e odaklanır. Bilgisayarların daha çok yeni olmasına karşı (80’lerin sonları) oğluyla beraber küçük programlar yazan, hatta evdeki (kapıyı ve muslukları uzaktan kontrol etmek gibi) belli başlı işleri otomatize eden Krzysztof; bilime güvenen, sebep-sonuç ilişkisinin daima var olduğuna inanan ve ateist biridir. İnanç konusunda oğluyla da rahatça konuşabilmektedir. Pawel’i yetiştirmekte ona yardım eden kardeşi Irena ise inançlı bir Katolik’tir. Irena ile de inanç hakkında konuşan Pawel, ona Tanrı’nın kim olduğunu sorduğunda Irena ona sarılır ve şu anda hissettiği sevginin Tanrı olduğunu söyler. Krzysztof, Pawel’in kiliseye gitmesi gerektiğini düşünen Irena’ya karşı çıkmayarak oğlunun seçimine karışmayacağının sinyalini verir.

Pawel dışarıda paten kaymayı çok sevmektedir. Apartmanlarının dışarısındaki su birikintilerde oluşan buzlarda arkadaşlarıyla kaymaktadır. Yalnız bir gece önceden babası, meteorolojiden aldığı verileri kullanarak buzun kırılıp kırılmayacağını hesaplamaktadır. Bir önceki geceki hesap oldukça güvenli çıkıp aldığı özel ders de ertelenince yeni patenleriyle buzda kaymaya karar verir. Ama ne Kryzsztof ne de Pawel, bölümün başından beri ara ara gördüğümüz evsizin ısınmak için yaktığı ateşi hesaba katmamıştır. Ateş sebebiyle yumuşayan ve Pawel kaydığında kırılan buz, onun ölümüne sebep olur. Ondan geriye sadece, okulda televizyoncuların çektiği bir görüntü kalır.

Bölümün ana cümlesi olan “Yaradan’a şirk koşmayacaksın!” ile bölümdeki olayları göz önüne aldığımızda, ilk aklımıza gelen Kryzsztof’un bilimi/nedenselliği Tanrı’nın yerine koyması sonucunda oğlunu kaybettiği oluyor. Peki bilimin şaşmaz gerçekliğine inanıp tamamen soyut bir olgu olan Yaradan’ın yerine onu koyan Kryzsztof bu acıyla neden yüzleşmek zorunda kalıyor?

dekalog-2

Pawel bir sahnede, halası ile konuşurken ikisinin kardeş oldukları hâlde nasıl bu kadar farklı olduklarını soruyor. Irena, Kryzsztof’un daha çocukken her şeyin ölçülebilir olduğunu keşfettiğini ve hâlâ buna inandığını belirtiyor. Sonra da kardeşinin içinde kuşkular olduğunu ama bunu çevresine söylemediğini düşündüğünü ekliyor. Tabii bunlar Irena’nın düşünceleri ama kardeş olduklarından doğru olduğunu varsayabiliriz. Bölümdeki diğer önemli parametre ise annenin yokluğu. Kryzsztof’un eşinin nerede olduğu hiç açıklanmıyor. Pawel’in onun uyuduğunu söylediğini duysak da tam gerçeği öğrenemiyoruz. Kryzsztof’un bilime bu kadar (körü körüne) bağlanmasının sebebi böylece muğlak kalıyor. Eşinin yokluğunun verdiği hüznü gözlerinde görebilsek de (Henryk Baranowski gerçekten çok iyi yansıtıyor karakterinin içindeki gelgitleri) verdiği kararlarda bunun ne kadar etkisi olduğunu bilemiyoruz.

Bir mühendis olarak ben de pozitif bilimin gücüne vakıfım. Lâkin Kryzsztof buzun kırılma hesabını yaparken çok bariz hatalar yapıyor. Öncelikle elindeki (buzun alan başına ne kadar ağırlık kaldırabileceğini hesaplayan) denklemin mutlak olduğunu varsayıyor ki bilimde hiçbir şey mutlak değildir. İkincisi, belki daha önemlisi de, gerçek hayatın bilinmezliğini hesaba katmıyor. Gerçek hayatı ilgilendiren konularda mutlaka ‘güvenlik katsayısı’ eklenir ki hesap, insanı ilgilendiriyorsa bu katsayı çok yükselir. Mesela asansörle ilgili hesaplarda güvenlik katsayısı 10-12 arası alınır.

dekalog-3

Kryzsztof ile beraber biz de hesabın sonucunu görüyoruz, 257 kg/cm^2 gibi oldukça güvenilir bir değer  çıkıyor. Fakat bu güvenilir değer, buzun kırılmasını engellemiyor. Nehrin kenarlarındaki akış yüzünden buzun yumuşayacağını düşünen ve oğlunu uyaran Kryzsztof, birkaç gündür o buzda bir evsizin ateş yakabileceğini hesaba katmıyor. Sonuçta buz kırılıyor, Pawel ölüyor, Kryzsztof virane bir kiliseye gidip kaderine isyan ediyor, Irena çarşıdaki bir vitrinde gördüğü bir TV ekranında Pawel’in okulda koştururken çekilen görüntüsüne rastlıyor. Ama o görüntü sonuçta bir imaj, Pawel’in bir hafta önceki mutluğuna vakıf olmamızı sağlasa da gerçek değil. Tıpkı hesaplanan sayının bir imaj olduğu gibi. Kryzsztof da gerçek hayatın (Tanrı/Yaradan/Allah/….?????) karşısına bu imajı koyduğu için bu acıyı çekmek zorunda kalıyor. Belki de bunu hak etmese de…

Reklam
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: