Cannes Filmleri Özel
Cannes’a gitmek her ne kadar kısmet olmadıysa da bir gün bu blogta canlı canlı Cannes izlenimleri de görürsünüz elbet. Şimdilik vakit geç de olsa izlediklerim hakkında bir yazı yazmak istedim. En İyi Erkek’i alan The Artist‘i geçen hafta yazmıştım. Onun haricinde diğer ödül alanlar şöyle:
Bir Zamanlar Anadolu’da :
Geçen hafta Bursa’ya giderken Nuri Bilge Ceylan’ın kurgu günlüğünü okudum, Altyazı dergisinin Ekim 2011 sayısında verdiği. Kurgu devam ederken Cannes’dan sürekli telefon alıyor Ceylan 2010 yılı için. Ceylan yetişmez dese de, ısrar ediliyor gönderin diye.
Demek ki belli yönetmenlerin öne çıktığı doğru, en azından ön seçimde. Tabii şunu da tasdik etmek lazım ki Cannes gibi seçkin festivaller, Ceylan gibi seçkin yönetmenleri el üstünde tutmakta da haklı, hele günümüz kurak film piyasasında. Zaten yan bölümlerde de her zaman yeni yönetmenlere yer veriliyor.
Ceylan’ı filmine gelirsek gerçekten çok iyi olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu yıl izlediğim en iyi Türk filmi olmasının yanında şu ana kadar izlediklerim arasında 2011’in ilk 5’ine girebilecek kapasitede. İleride de Ceylan sineması denildiğinde, akla gelecek filmlerden biri olacak. Bir defa bir dönüm noktası teşkil edecek. Ceylan’ın ileride çekeceği başyapıtlar öncesinde çok önemli bir adım olacak.
Ceylan, yavaştan ana akım sinemasının akıcılığı ve çekiciliği ile sanat sinemasının derinliği ve kalıcılığı arasında dengeyi tutturmaya başlamış. Üç Maymun, bu çabasının ilk adımıydı ve vasatın biraz üzerindeydi lakin belli açılardan hala parıldıyordu. Bir Zamanlar Anadolu’da‘da bu dengeyi daha iyi kurmuş. Hiç olmadığı kadar konuşkan ve günlük hayata dair hikayeler anlatırken bir yandan da Ceylan’dan alıştığımız kusursuz çerçeveler, uzun sahneler ve psikolojik açılımlar var. Hatta ilk defa sadece bireye dair bir şeyler söyleyip bırakmıyor Ceylan. Bunun yanında, küçük kasaba bürokrasisini anlatırken, klişe tabirle, devletin işleyişini otopsi masasına yatırıyor. Bunları yaparken de bireyi bir kenara atmayıp önemsiz gibi gözüken hikayeler yardımıyla bireyin iç dünyasını anlatmaya çalışıyor. (Mesela final sahnesi bu yönden çok önemli!)
Lars von Trier, çok uçuk bir insan. Yönetmenliği zaten sıra dışı da, kendisi de çok uçarı. Breaking the Waves ile en beğendiğim filmlerden birine imza atan ama buna rağmen, diğer filmleri bana uzak olan Trier, yine iyi olduğu her halinden beri olan ama nedense bir türlü ısınamadığım bir filme imza atmış.
Terence Malick de kendine has, kafasına göre iş yapan bir yönetmen. Çok sıra dışı filmler çektiği ve bunların başyapıt seviyesinde olduğu açık. Cannes’da Altın Palmiye’yi alan film, dünyanın oluşumunu ve insan evrimini anlatan, neredeyse sessiz ve 2001‘e çok benzer efektlerle dolu ilk 40 dakikasıyla insanı şaşırtıyor ve kendine hayran bırakıyor.
-
12/02/2012, 23:292012 Oscar Adayları Yorumları « Artun'un Karalama Defteri
Son Yorumlar